Gururuna Düşman/5

Start from the beginning
                                    

"Kimsin sen?" deyu sordu Gonca. Bir eliyle Alaeddin'i tuttuğundan diğer eliyle de atın yuğlarını tuttuğundan hançere yeltenemezdi. 

Oturmuş olan karaltı yavaşça Gonca'ya döndü. 

"Hak yoluna giden bir kimseyiz kızım. Derviş derler adımıza" dedi sesi huzur kokan bilgin. 

"Derviş mi?" dedi Gonca fısıltıyla. Bu Alaeddin'in bahsettiği derviş miydi? Eyi ama bu... Başını iki yana sallayarak bitmeyecek olan düşüncelerini susturdu. Alaeddin beye sebepsizce güvenirdi. Alaeddin dervişe güven derdi ve gecenin bir yarısı o derviş önlerine çıkıverirdi. Sorgulamak istemedi Gonca. 

"Yaralım vardır" dedi Gonca kısaca. 

Gonca'nın görmeyeceğini bile bile gülümsedi derviş. "Yarası olanın dermanı da vardır elbet" Biraz durduktan sonra devam etti. "Getir de şifa olalım yarası olana"

"Evvel kim olduğunu diyesin" dedi Gonca, kendisine doğru gelen adama. 

"Bir garip kuluz, Yunus Emre derler namımıza"

Gonca duyduklarına inanamadı. "Yunus Emre mi?" dedi suyun içine girip Alaeddin'in kolundan tutan adama. O şaşırmak ile meşgulken Yunus Emre, Alaeddin'i kolundan tutup attan indirmiş kendi sırtına atmıştır. "Atı suda bırak o alçak olan bir yerden yolunu bulur." dedi Yunus Emre. 

Suyun aktığı yer derinlikte bir yerdi. Yunus Emre o derinlikten hiç çıkmayarak sudan bir nebze yüksekte olan çıkıntıya ilerledi. "Şu çalıları kaldırmaya yardım edesin hele" dedi Gonca'ya. 

Bir hipnozdan uyanmış gibi attan inip Alaeddinlere yetişti. Gecenin soğukluğunda akan buz gibi su Gonca'nın titremesine yol açmıştı. Hızla Alaeddinlere yetişip çalılığı oynattı. Önüne küçük bir mağara girişi çıkmıştı. O kadar küçüktü ki eğilmeden geçmek mümkün değildi. İki kişi aynı anda geçemezdi. Yunus Emre iki büklüm olurcasına eğilip zor da olsa girdi içeri. Arkalarından Gonca da girip çalılıkları tekrar eski yerine yerleştirdi. Evvelce dar olan mağara ilerledikçe genişlerdi. En nihayetinde yan yana olan iki odacıktan birine giren Yunus Emre, Alaeddin'i yerdeki döşeğin üzerine bıraktı. 

Etrafına şaşkınlıkla bakıyordu Gonca çünkü imdi olduğu yerde her şey vardı. Döşekler, aşlar, pusatlar, kitaplar ve dahi şifa malzemeleri. Buranın daha önce de kullanıldığı belliydi. 

Etrafı şaşkınca izleyen Gonca'ya dönüp gülümsedi Yunus Emre. "Senin çıkman daha münasiptir..." Gonca'nın adını bilmediğinden sustu. Bunu fark eden Gonca hemen cevapladı onu.

"Yakup bey kızı Gonca hatun"

Gülümseyerek başını salladı derviş. "Toprakta biten bir çiçek ve o toprağa sevdalı bir yiğit ha. Kader güzel şeydir, dengini dengine buldurur" dedi Yunus Emre, Alaeddin'in yaralarına göz atarken. 

Kaşlarını çattı Gonca, anlamamıştı. İçerdeki meşalelerden yayılan ışık hem içeriyi aydınlatıyor hem de yerdeki ataş ile bir olup ısıtıyordu. Bakışları, alnı boncuk boncuk terlemiş olan Alaeddin' kayanda yüreği sızladı. Omzundaki yara esir edildiklerinden beri kanar dururdu. 

"Merak etmeyesin, eyi olur o. İmdi yan odaya geçesin Gonca hatun. Hatun kıyafeti yoktur lakin Alaeddin beyin kisvelerinden vardır. Onları giyip ısınasın, kendi kıyafetlerin kuruyana değin."

Sormak istediği çok soru olsa da Alaeddin'in vaktinden çalmak istemediği içün susup diğer odaya geçti Gonca. 

Mağara kapısındaki örtüyü indirende bu odayı inceledi bir de. Diğeri gibiydi burası da. Kitaplar, döşek, kisveler ve dahi ok ve yay vardı. Diğer odadan farkı ise bir köşeye ufacık da olsa yığın edilmiş topraktı. Toprağa farklı farklı üç dört çiçek ekilmişti. Kaşlarını çattı Gonca. Çiçekler güneşi görmeden yaşayamazlardı, Alaeddin bey de bunu bilmeyecek biri değildi. Acep ne deyu böle etmişti?

AlGon🌼🤍Where stories live. Discover now