onuncu

55 12 3
                                    

"Oğlum, bu bunaklar gece bizi doğramasın sakın." 

Yattığım yer yatağından hızla doğruldum. Gergin gözlerim Jihoon'u bulunca dalga geçercesine güldü bana. Hırkasını çıkarıp küçük tekli koltuklardan birinin üzerine attı ve benim yanıma oturdu. 

Yerinde rahatsızca kıpırdanan Junkyu Doyoung'a ayıplayan bakışlar gönderdi. "Sana yatacak yer yiyecek yemek vermiş, daha konuşuyorsun boş boş." Dedi Asahi ise. "İyi tamam, çok teşekkür ederiz. Var olsunlar, sağ olsunlar ama içime bir kurt düşmedi değil şimdi, sonuçta yaptıkları şüphe uyandırıcı." 

Cümlesi biter bitmez yüzüne yediği yastık Jeongwoo tarafından atılmıştı. "Aptal saptal konuşma, iyilik de yaramıyor bu ibneye ya." 

"Gece kıtır kıtır doğranıp ertesi akşamki misafirlere yahni olursan görürsün iyiliği geri zekalı."

"Doyoung ne olur sus." diye söylendim bu sefer ben. Söyledikleri zihnimde canlandıkça midemi bulanmaktan alıkoyamıyordum. Zaten aç olduğum için bulanmaya yer arıyordu o da.

Kalacak yer bulmuştuk bu arada. Jihoon'un bize kara haberi vermesinin ardından yaklaşık on beş dakika kadar olduğumuz yerde ilenmiş ardından da marketteki adama burada kalacağımız bir yer olup olmadığını sormuştuk. Hiç birimizin tanıdığı olmadığından pansiyon tarzı bir yer olsa şükür edecek duruma düşmüştük çünkü diğer türlü sokakta yatmaktan başka çaremiz yoktu. 

Marketteki amca ise bize burayı tarif etmişti. Yeterince yorulmamışız gibi yirmi dakika daha yürümüş, sonunda ulaştığımız bu yerinse eski zamanlardan kalan bir konaklama yeri olduğunu görmüştük. Pansiyon desem değildi, otel desem o hiç değildi. Sadece on odalı, oldukça geniş bir yerdi burası. Odalar birbirinden sadece paravanlarla ayrılıyordu ve misafirler yerlerde yatıyorlardı. 

Yaşlı bir çift yönetiyordu burayı. Oldukça şirin insanlar gibi göründükleri için gördüğüm zaman sebepsizce içimde bir güven oluşmuştu onlara karşı. Elimizdeki paraların hepsini birleştirdiğimizde sadece kalacak yerin parasının yarısını karşılayabiliyorduk. Eğer burada kalırsak yemeğe verecek paramız olmayacaktı, kalmazsak ise sokakta yatacaktık. İkisi arasında, kendi aramızda seçim yapmak için tartışırken yaşlı kadın elimizde olan bütün parayı vermemizi ve yeterli olacağını söylemişti. Hem onumuz birden yatabilecek hem de yemeği ücretsiz yiyecektik. Tek şartı hepimizin bir odada kalmasıydı. 

Jaehyuk "Ben Jeongwoo ile kalmam abi, yemin ediyorum cehennem gibi kokuyor ayakları." diye itiraz etse bile Yoshi, "Jihoon'un evinde hep beraber kaldığımızda nasıl dayanıyorsan şimdide öyle yapacaksın. Hem böyle bir durumda seçim yapma şansımız yok Jaehyuk." diyerek susturmuştu onu. 

Benim için oldukça makul olan bu anlaşma diğerlerinin de aklına yatmıştı. Doyoung hariç. Kadın bunu dediğinden beri tek kaşı havaya kalkık hem adama hem de kadına bakıyordu dik dik. Bir ara adam bunu fark edince sorun olup olmadığını sormuştu hatta aksi bir sesle. Bizimkinin ağzını tutamadığını hatırlayınca susturmuştum hemen, bir şey olmadığını sadece tiki olduğu için bazen tek kaşının havada kaldığı yalanını atıp sakinleştirmiştim ortalığı kendi çapımda. Ağzımızdan herhangi ters bir şey çıksa bizi kovacak gibi duruyordu adam ve benim sokakta yatmaya gözüm yoktu. Bizi doğrayacağını düşündüren şeyde buydu işte. Geldiğimizden beri -yanılmıyorsam kırk beş dakika kadar bir süre- sürekli 'göreceksiniz akşam bizi doğrayacak' diyip duruyordu aptal gibi. 

"Yalnız," diye söze başladı Haruto. Bize verilen geniş, çift kişilik minderleri saydı önce. "biz bunlara on kişi nasıl sığacağız anlamadım ben." 

"Jihoon'un evinde-" diye söze başlayan Yoshi'yi Jaehyuk büyük küfürler ederek susturdu. "Başlatma sende Jihoon'una da sana da. Jihoon'un evinde on kişi içli dışlı mı yatıyoruz amına koyayım? O dökük kulübede bile iki tane oda var arkadaş." 

senden başkası kimmiş neymiş bilmiyorum, hoonsukTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon