birinci

121 15 4
                                    

aslında neredeyse her zaman kendi bildiğini okuyup, aklına ne gelirse yapan ve başı beladan bir türlü kurtulmayan birisi olsam bile bende bazen arkada çalan şarkı eşliğinde, oturduğum koltukta neden bu hale düştüğümü sorgulardım. 

tıpkı şuan yaptığım gibi. 

büyükannemin geniş oturma odasındaki çiçekli-böcekli tekli koltuklardan birine oturmuş, arkada çalan oldukça kısık sesli şarkıyla neden burada olduğumu sorguluyordum. aslında bunun cevabını biliyordum, daha çok beni buraya düşüren şeyi neden yaptığımı düşünüyorum desen daha doğru olabilirdi.

nisan ayının başında benimle uzaktan yakından alakası olmayan bir kavgaya yanlışlıkla dahil olmuş ardından nöbetçi hoca geldiğinde beni de orada, kavganın ortasında bulmasıyla müdürün yanına sonrasındaysa disiplin kuruluna yollanmıştım. 

bu benimle alakası olmamasına rağmen karıştığım ilk kavga olmadığı içinde mazeretimi sunmama müsaade bile edilmeden bir yanımda annem öbür yanımda babam ve sırtımdaki koca çantayla okulun kapısının önünde bulmuştum kendimi.
bi' kere daha anlamıştım ki; doğru arkadaş seçimi her şey demekti. 

nisan ayının sonuna kadar evde bir salonda bir odamda yatarak öldürdüğüm günlerin sonucundaysa annem artık bu durumdan oldukça sıkılmış olmalı ki, "seni evin içinde gördükçe sinirleniyorum hyunsuk." demiş o günün akşamındaysa beni büyükannemin yanına gönderme kararı aldıklarını açıklamıştı.

bu pekala hiç beklemediğim bir karar olsa bile çıtımı çıkarmadan boyun eğdim başıma gelenlere. büyükannemi uzun bir zamandır görmediğim için onunla görüşecek olmam gerçeğini sürekli hatırlayarak güzelleme yaptım bu kötü karara çünkü 5 ay boyunca köye benzer bir yerde kalmamın başka güzel bir yanı yoktu. 

"hyunsuk, jihoon geldi kapıda bekliyor seni!" müziği durdurarak başımı hemen yanıma çevirdim. yüzündeki otuz iki diş sırıtış ile bana bakan büyükanneme "burdan kimseyle arkadaş olmak istemediğimi söylemiştim." diye mızıkçılık yapmaya gönlüm el vermeyince kafamı sallayarak ayaklandım. 

"bi' görsen harika bir çocuktur jihoon. yakışıklıdır, kibardır hem sen bunca zaman yanıma gelmeyince bana arkadaşlık etti. her gün ziyaret etti beni."

"bana laf sokmasan boğazından yemek geçmeyecek öyle değil mi?"

adeta burun kıvırarak "ne alakası var canım? doğrular bunlar." diye mırıldanıp önüne döndü ve heyecanla anlatmasına devam etti. "hem belki seni diğer çocuklarla tanıştırır."

kapının önüne geldiğimizde hemen soldaki sandalyelerden birine oturmuş telefonuyla uğraşan jihoon ile göz göze gelmiştik. üzerinde siyah bir tişört altındaysa gri eşofman vardı. siyah saçlarının aralarına attırılmış beyazlar beni şaşırtmadı diyemezdim. kafamda gerçekten onları baya düşük kurmuştum sanırım. 

büyükannem bize içecek bir şeyler getirme bahanesiyle yukarı çıktığında bende jihoon'un yanındaki sandalyeye oturdum. o da elindeki telefonu masanın üzerine bırakmış bana dönmüştü. "bir şey demeyecek misin?" diyerek ilk ben bozdum sessizliği. "ne diyeyim?" 

"ne bileyim. büyükannem benden bahsetti sanıyordum."

omuzlarını silkti. "bahsetti zaten. aynı yaştaymışız."

"evet... tanışmak istemiyorsan seni zorlamayacağım. bende isteğimle oturmuyorum burada."

bir süre düşündü. ağzını açacağı sırada çalan telefonu ile gözlerini ekrana çevirdi. masada durduğundan istemsizce bende bakmıştım kimin aradığına. 'iksan milliyetçisi numara 1' yazıyordu ekranın üzerinde. lakapla kaydettiğine göre gerçekten samimi olmalıydılar.

oldukça tartışmalı geçen beş dakikalık bir konuşmadan sonra telefonu kapatıp geri masaya koymuştu. bende o konuşurken büyükannemin getirdiği limonatayı yudumluyordum. 

"benimle gelip, diğerleriyle tanışmalısın."

"az önce pekte öyle gözükmüyordun." diyerek omuz silktim ve önümdeki içecekten bir kaç yudum daha aldım. "benimle değil zaten diğerleriyle." 

"buraya arkadaş edinmek için gelmedim. yüksek ihtimal sadece iki gün görüşeceğiz ve sonrasında bir daha denk bile gelmemeye çalışacağız. o yüzden, gerek yok."

"sadece gel tamam mı? tanışınca düşünürsün, hem yemeyeceğiz seni iki sohbet edersin kalkarsın."

aslında başlarda gitmek gibi bir düşüncem olmasa bile sonunda "büyükannenin neden arkadaş olmadınız diye darlamasını çekmekten iyidir diye düşünüyorum" demesiyle kabul etmiştim. hem sekiz kişi daha varmış orada, illaki kafamın uyuştuğu birini bulabilirdim, öyle değil mi?

-----------

selaamm 

cok buyuk bir treasure enayisi olarak hep böyle bir kurgu aradim onlara uyarlanmış ama bulamadım bu yuzden ben yazmak istedim. kendi yazdigim seyleri okumayı hicc sevmem ve begenmem bile ama umarım siz seversinizz

senden başkası kimmiş neymiş bilmiyorum, hoonsukWhere stories live. Discover now