ikinci

67 13 2
                                    

jihoon'la olan yarım saatlik yürüyüşümüzün sırasında, yollar gittikçe ıssızlaşmaya başlayınca bir anlığına ciddi manada korkmuş ve geri eve dönmeye karar vermiştim. lakin küçük bir kulübeye girmesinin hemen ardından siyah saçlı bir çocuğun, ağzı kulaklarına varmış bir şekilde önüme dikilmesiyle rahatlamıştım. bu hala beni öldürmeyecekleri anlamına gelmiyor olsa bile.

"hoş geldin! ben jeongwoo." dedi az önce hemen önüme dikilen çocuk. "sende hyunsuk olmalısın." sesimi çıkarmamış, sadece kafa sallamıştım gülümseyerek. "neden burada duruyorsun? içeriye girsene." 

ikimiz beraber boyanalı belki de yıllar olmuş küçük kapıdan içeriye girdik. o koltuklardan birine yerleşince bende etrafı gözlemlemeye başladım. harabe bir şey bekliyorken bas baya mobilyalı bir yer çıkmıştı burası. sol taraf da kapısı kapalı bir oda ve sağdaysa mutfak vardı.

dokuz çocuğun üçü, kırmızı uzun bir koltuğa, ikisi tekli koltuklara ve başka bir ikiliyse yere uzanmış bir şekilde bana bakıyordu. diğer ikisiyse elinde tabaklarla mutfaktan çıkmış, salonun tam ortasında bana aldırmadan masada mı yoksa yerde mi yiyeceklerini kararlaştırmak için kavgaya tutulmuştu. 

jihoon ve tartışan iki çocuk hariç herkesin gözünün bende olması ciddi manada gerilmeme sebep oluyordu. "sabaha kadar dikilmeyeceksin herhalde orada?" dedi jihoon gözünü yukarıya diktiği tavandan kaldırmadan.
'keyfimizden durmuyoruz herhalde bizde' demek istesem bile usulca yere bağdaş kurdum. 

ne kadar sürdüğünü bilmiyorum ama bir süre sonra herkes yere kurulmuş ellerindeki kaselere yumulmuşlardı. jeongwoo bir anlığına kasesini yere bırakmış ve bana gülümsemişti. bense içinde ne olduğunu bilmediğim bu yemeği yemek ya da yememek arasında verdiğim o uzun çatışmayı rafa kaldırarak ona gülümsemiştim zoraki bir biçimde. 

"yemeği yiyebilirsin henüz seni zehirlemek gibi bir planımız yok. tabi eğer bunları doyoung hazırlamadıysa." 

"jihoon dua et tabağım bitmedi oğlum."

o an, içimdeki sesi yerinde tutmak yerine, "sen beni mi gözetliyorsun ya?" diyerek dışarı püskürttüm her şeyi. tanrı aşkına hyunsuk! neydin sen? ilkokul ikinci sınıf öğrencisi falan mı? eğer karşıdaki kişilerden birisi olsaydım kahkahayı basmıştım kesinlikle ortalığa. 
ama sonra, bana kahkahalarla gülmelerinden daha kötü bir şey yaşandı! hiç kimse beni umursamadı! ne güldüler, ne de kötü bir şaka olduğunu söylediler. sadece bir bana bir de jihoon'a bakıp tabaklarına gömüldüler. 

"her neyse arkadaşlar! hyunsuk'a neden kendimizi tanıtmıyoruz?" 

"top da getirelim istersen, hyunsuk sırayla hepimize atar cevap veririz falan. 'merhaba ben jeongwoo! 17 yaşındayım ve şarkı söylemeyi severim' falan diye cevaplarsın sende."

"jaehyuk bazen çok konuşuyorsun, hyunsuk'a dua et sen yine de."

"bir şey sorabilir miyim?"

"sormana gerek yok."

"nasıl?"

"iki yarım akıllı gelmiş bir araya yine de bi tam edemiyorlar."

gözler yine içine içine konuşan jihoon'a döndüğünde, jeongwoo ters bakışlarını bir süre ona yolladıktan sonra geri bana döndü. "ee neler yapmayı seversin?"

"müzik dinlerim sık sık. arkadaşlarımla vakit geçirmeyi falan işte, aynı şeyler."

kafasını sallayarak beni onaylanan jeongwoo tabağına gömüldüğünde bende diğerlerini izlemeye başladım.

 "ne zamandır arkadaşsınız?" 

yine jeongwoo'nun cevap vermesini beklerken az önce isminin doyoung olduğunu öğrendiğim çocuk "5 yaşından beri." dedi kafayı kaldırarak.

"baya uzunmuş." bir süre duraksadım. ne yapmam gerektiğini bilemedim. elimdeki kasemle karşımda oturan çocuğun kasesine daldı gözlerim. kendime gelince de, ortamın sessizliği beni gerdiği için "5 yaşınızdan beri hep beraber miydiniz?"

"yani sayılır sanırım. asahi, yoshi ve haruto arada Japonya'ya dönüyordu daha on yaşlarındayken falan ama son 5-6 yıldır her zaman beraberiz." 

kafamı sallayarak onayladım yine söylenileni. bu sefer konuşan, az önce kavga eden ikiliden biriydi. o an nedensizce isimlerini öğrenme isteğiyle dolup taştı içim. geri kaçmasın diye de hemencecik "isimlerinizi sormamın bir sakıncası var mı?" dedim. 

jeongwoo işi gülümseyerek devraldığında aynı şekilde gülümsedim.

...

"artık gitsem iyi olacak, eminim büyükannem şuan bile nerede kaldığımı sorguluyordur." diyerek ayaklandım oturduğum koltuktan. saat akşam on civarlarıydı ve ben bu zamana kadar yeni tanıştığım bu çocuklarla sohbet etmiştim. jihoon harici hepsiyle konuşmuştum üstelik uzun uzun. o ise, sessizce telefonuna bakmış, tavanı seyretmiş ve ben hariç evdeki herkesle gülmüş, konuşmuş, eğlenmişti. 
benden nefret ediyor olma olasılığını zihnimden kaç defa geçirmiştim o diğerleriyle gülerken bilmiyordum ama, nefret ettiğine emin olacak kadar çok olduğunu düşünüyordum. 

"büyükanne eğer jihoon'la olduğunu biliyorsa emin ol hiçbir şeyi sorgulamaz." dedi yoshi yattığı yastıktan kafasını hafif kaldırıp benimle göz teması kurarken. "ha yok sıkıldığın için gitmek istiyorsan, bilemem." 

"hayır hayır. cidden merak edeceğini düşündüğüm için söyledim. saat 10 oldu ondan." 

"hazırlan, götüreyim evine." diye bir ses duydum sonrasında. konuşan jihoon'du, temiz ve anlaşılır ses tonu sayesinde ayırt etmek zor olmuyordu. 

yine de onun götürmesini istemediğim için bir süre onunla bakıştıktan sonra reddetme gibi bir şansım olmadığını, çünkü gelirken o anki korkuyla gidiş yolunu izlemediğimi anımsayarak "pekala." diyerek ayakkabı giyinmeye başladım. 

kapının solundaki askılıktan siyah montu üzerine geçirip gri montu da bana uzattı. "burası geceleri soğuk olur. büyükanne beni azarlasın istemiyorum." 

ona da bir şey demedim. onun ayakkabısını giymesini bekliyorken jihoon bir yandan da diğerleriyle konuşuyordu. "doyoung bakkaldan al ıvır zıvırı ayırtmıştım ben. birinizde eşlik edin şuna, adam hala reşit olduğuna inanmadığı için vermiyor onları." 

sondaki reşit olmamasına bende dahil olmak üzere herkes gülerken doyoung tınlamadan telefonuyla ilgilenmeye devam ediyordu. 
benden sonra eğlence hala bitmeyecek demekti bu. kırılmam mı gerekiyordu bilmiyorum ama düşünmemiştim çok bunun üzerinde. bu tarz şeyleri sık sık yapıyor olmalıydılar, daha ilk kez gördükleri birini davet etmelerini beklemem epey saçma olurdu.

beş ya da altı dakikalık bir beklemenin sonucunda jihoon sonunda beni evime bırakmak için gelebilmişti. bütün yol tek başıma yürüyormuşum gibi geçeceği için kendime kendime konuşacak konular arayacaktım. 

---
selam, 

uzun zamandır yazamamıştım. sonunda beğenmesem bile bir bölüm yükleyebiliyorum. umarım beğenirsiniz.

bu arada sonrasında kafa karışıklığı yaratmaması için söylemek istiyorum, üyelerin hepsi 18 yaşında. 


senden başkası kimmiş neymiş bilmiyorum, hoonsukWhere stories live. Discover now