17.Bölüm

952 78 56
                                    

__________________________________

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

__________________________________

Soğuktu. Serin rüzgar, kendini belli edercesine esmeye başlamıştı. Dağlara çarpan rüzgar, yön değiştirdi ve tüm kuvvetiyle oracıkta bulunan insanları sarmaladı. Soğukluğu iliklerine kadar hisseden Senem ise tüm bu zaman boyunca neler olup bittiğinden bir haberdi. Tek umuduysa burada kendisiyle beraber olduğunu anladığı Alparslan ve diğerlerinin kendisini kurtarmasıydı ancak az önce olanlardan dolayı Senem'in bu saf umudu da bir anda yok olmuş, bedeni ise öylece kaskatı kesilmişti. Saniyeler öncesinde yanındaki kadının kemiklerinden gelen çatırtıyı da dahil olmak üzere sertçe yere düştüğü detayına kadar olanları tüm vahşetiyle işitmişti. Senem'in anında göğüs kafesi yükselip inmeye başladı, sıra kendisine mi gelecekti yoksa onu daha kötü bir vahşet mi bekliyordu bilmiyordu ki bu bilinmezlik, kısa sürede onu çıldırtacak dereceli bir korkuya dönüşmüştü.

"SENEM!"

O an o tanıdık seste kendi ismini duydu genç kadın. Senem'in anında kaşları havalanmıştı, bu ses Alparslan'a aitti. Ancak işittiği gür ses, normalinden daha farklı ve daha yoğun duygularla doluydu. İçten içe neler olduğunu düşünmeye başlayan kadın, kısa sürede artık her şeyi anlamaya başlamıştı, tüm gerçekler Senem'in kafasına dank etmiş ve de yerli yerine oturmuştu. Yanındaki kadın büyük ihtimalle ölmüştü ve bunun üzerineyse Alparslan kendisinin ismini acıyla haykırımıştı. Tüm bu yaşananlar Moğolların planı olmalıydı zira tüm bu, kıyafet değiştirme ve yüzlerine geçirilen çuvallar her şeyi açıklığa kavuşturumuştu. Nihayetinde genç kadın, Kongar'ın esas amacının kendisinin Alparslan tarafından ölü bilinmesini sağlamak olduğunu geçte olsa farkedebilmişti. En azından kendisi öyle sanıyordu.

Senem, fark ettiği gerçeklerle bağırmak istedi, Alparslan'a ve diğerlerine burada olduğunu haykırmak istedi ancak bu mümkün olmamıştı. Dudağını bağlayan sıkı kumaş, saniyesinde sesinin içine kaçmasını sağlamıştı.

Artık savaşın başladığını belirten haykırışlar ve o arada yaşanan arbedeler, kısa sürede Senem'in kulaklarını doldurmaya başladı. Atın toprağın üzerinde çıkardığı sesin yanında birbirine karışan insan sesleri ve demirlerin birbirine tokuşması, ne kadar ki oradaki insanlar için normal ise artık Senem için de normladi. Ki bu sayede Senem, hızla kendini toparlayabilmişti. Artık yaşamak için savaşacağını kendisine pek çok kez itiraf etmişti ve şimdi ise vazgeçemezdi. Bileklerinin arkasından bağlı olmasını ve de yüzündeki çuvalı bahane etmeyen kadın, temkinli adımlarla savaşın ortasında ileriye doğru yürümeye başladı. Kimse farketmeden belkide Alparslan'a ulaşabilirdi. Tek yapması gerken, ilerlemekti.

Alpler ve Moğollar çetrefilli bir savaşa kapılmıştı, alplerin kılıç sanatındaki usta becerileri karşısında Moğolların kuvvetleri ve sayıca fazla olmaları bu savaşı adaletsizliğe itmişti. Osman Bey, bir aslan gibi alplerinin hemen başında önüne geleni kılıcından geçiriyordu. Senem'in ölümüyle başlayan bu savaşta Alparslan'ı en iyi anlayan belkide Osman Bey idi. O da bilirdi ki bir er için sevdiği kadının gözlerinin önünde harp edilmesi öyle kolay kaldırılabilir bir şey değildi. Osman Bey, bunu Bala ile pek çok kez yaşamıştı ancak ölüm çok farklı bir husustu keza ölüm kişinin kısacık ömründe sonsuz geçen bir ayrılıktı. Osman Bey, bu düşünceleriyle Alparslan adına daha çok üzüldü ve bu üzüntüsü ise öfkeye dönüşerek Moğollar ile olan savaşına yansıdı.

YÜZYILLAR ARASI YOLCULUKWhere stories live. Discover now