10.Bölüm

985 62 24
                                    

____________________________

Oops! Această imagine nu respectă Ghidul de Conținut. Pentru a continua publicarea, te rugăm să înlături imaginea sau să încarci o altă imagine.

____________________________

Senem, metrelerce ötesindeki kocaman alanı süzmek için, önündeki geniş omuzlardan dolayı başını sağ tarafına eğdi. Genç kadının karşısında neredeyse binlerce çadıra ev sahiplik yapan Umur obası vardı. Ki bu muhteşem görüntü Senem'in gözlerini hayranlıkla büyütmesine neden olmuştu. Umur obası, Senem ve Alparslan'ı serin nefesiyle karşılamıştı. Gökyüzünün maviliği sanki obanın canlılığıyla bir olmuş gibi bir şaheser ortaya dökülmüştü. Kaç dönümlük olduğu tahmin edilmesi pek zor olmayan boy, en azından Senem'in bugüne kadar görüp yaşadığı büyük şehirlerden kesinlikle daha farklıydı.

Alparslan ve Senem'in üzerinde bulunduğu at, yavaşlarken aynı zamanda ikili obanın girişine yaklaşmıştı. Ve karşılarındaki obanın girişinde ise bir kaç gözcünün üzerinde bulunduğu tahtalarla yapılma bir düzenek bulunuyordu. Toynak sesleri toprağın üzerinde ağır izler bırakırken Senem, uzun zaman önce önündeki adamın beline yerleştirdiği elini, hafifletmek istemişti. O an Alparslan'ın belindeki ellerini geri çeken kadın, beklenmedik bir tepkiyle karşılaşmıştı. Alparslan'ın bir anda atı dehletmesi ile Senem, refleksif olarak tekrardan Alparslan'ın sert zırhına sarınmak zorunda kalmıştı.

"Sıkı tutunasın Hatun. Elbet düşmek gibi bir niyetin yoksa?" Alparslan, konuşurken sesinde tam olarak anlaşılmayan bir alay sezilir derecedeydi.

Senem, üzerindeki ani korkuyu kısa sürede atlatırken, suratını görmediği adama karşın sadece yüzünü ekşiltmekle kaldı. Karşısındaki adamı hiç anlayamayacağını düşünmeye başlamıştı, en azından tüm bu zaman boyunca Alparslan'ın değişkenlik gösteren tavırlarıyla karşılaşmıştı. Ve genç adamın şimdi yaptığı ise Senem için çocukça bir hareketten farksızdı.

"Benim düşmeye niyetim yok Alparslan Bey. Ama senin beni yaralamaya çaldığını görebiliyorum, ve bunun aksini düşünmüyorum da." Senem, Alparslan'nın sözlerini unutmuş değildi. Sonuçta kendisine acıyan bir insan vardı karşısında.

Alparslan, sakalının arasından hafif bir gülümseme ile başını ağır ağır iki yana salladı. "Fesuphanallah..."

İkili tekrardan tuhaf bir sessizliğin içine girmişti. Akşamdan yola çıktıklarından itibaren süre duran sessizliğin ta kendisiydi bu. İkili arasında garip bir anlaşma tarzı vardı ve dahası ise hiçbir şekilde birbirleriyle olumlu bir anlamda sohbet dahi etmemişlerdi. Öyleki ikisinin arasında ummadık bir etkileşim vardı. Belki de bu iki insanda birbirleri için yaratılmışdı, ne de olsa aralarındaki tuhaf fakat az rastlanan bir çekim söz konusuydu. Ya da Senem ve Alparslan'ın farklı zamanlarda buluştuğu beklenmedik bir karşılaşma mıydı yoksa?

Kısa bir süre içerisinde etrafı bir dolu davul sesi dolduruvermişti. Ansızın patlayan bu gümbürtü ile kendince küçük bir şok geçiren Senem, atın üzerinden başını kaldırdı ve gözcülük yaptığını düşündüğü adamların bulunduğu noktaya baktı. Kocaman davul şeklinde bir alet vardı ve bir adamın ise bu alete durmadan vurduğunu görmüştü genç kadın. İlk olarak bu şeyin amacını anlamsa da sonradan zihnini dolduran bir kaç üniversite bilgisiyle hatırlamış oldu.

YÜZYILLAR ARASI YOLCULUKUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum