Perde 91-Yazarın Çırağı

938 60 155
                                    

Selam, keyifli okumalar.

Oy ve yorum yapmayı unutma lütfen.

Hourstone/ I will find a way
_.-

"Onlarla ne yapacağız?"

Meredith, Hell'in yerde yatan hareketsiz bedenine bir tekme savurdu.

"Seni pislik. Keşke izin verseydik de Aidan onu öldürseydi." Draza, cadı onu daha fazla tekmelemesin diye Hell'in bedenini ayağıyla itip uzaklaştırdı. Ben ise şeytanımın başını dizlerimin üzerine yerleştirmiş olan bitene bakıyordum.

Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki artık perinin dediği gibi lanetli bir ruh olduğumdan yüzde yüz emindim. Bir insanın yürüdüğü yer yola kederi de taşımasının başka açıklaması yoktu. Parmaklarımla yavaşça Aidan'ın ensesindeki dalgalı saçlarını okşadım. Kan elimi lekeleyince bir kez daha somurttum. "Siz ikiniz umarım kalıcı bir hasar vermemişsinizdir," dedim öfkeyle. Draza ve Merr yaramazlık yaptığında utanan çocuklar gibi bakışlarını ayrı yere kaçırdılar. Ardından Merr uzanıp hırsını alamamış gibi Hell'i bir kez daha tekmeledi.

Kütüğün önünde üzerimdeki gömlek yarı yarıya soyulmuş halde çığlık çığlığa bağırırken odaya yıldırım gibi giren şeytanıma baktım. Yüzü öyle güzeldi ki. Beni o halde görünce deliye dönmüştü ve deliliğinin geçmesi için Merr, Aidan'ın ensesine iri bir tahta parçasıyla vurmuştu. Düşündükleri gibi Aidan devrilmeyince ise aynı hareketi Draza tekrarlamıştı. Hatırlayınca sinir bir kez daha şişman bir yılan gibi içimde dolandı. "Kafasını koparabilirdin," dedim ters ters. Draza yanıma gelip upuzun tırnaklı zarif işaret parmağının tersiyle Aidan'ın yüzünü sağa sola ittirdi. "Eğer ben bu kas kafalıyı bayıltmasaydım şu şerefsiz ölecekti ve biz de artık zombiler için değil bu diyardaki tüm iblisler için endişelenmeye başlayacaktık."

Çadırın perdesi bir an için aralandı ardından içeri strigoi girdi. Ağzından dikişli boynuna kadar yer yer kanlardan oluşan minik derelerle doluydu. "Siz burada tepinirken bir melek daha düştü," dedi kolunun tersiyle acınası bir çabayla yüzünü silerken. "Sen neredeydin gene?" Draza'nın artık hiçbir şeye sabrı kalmamıştı. Sinirlendiğinde elindeki sopayla kafalarımıza vurmaya başladığından artık ona da dikkat etmem gerektiğini biliyordum.

"İblisleri mi yedin Aloha?" Meredith kollarını göğsünde kavuşturmuş şüpheli bir ifadeyle strigoiye baktı. Aloha yanıt vermeyince "Hah," dedi bilgiç bir şekilde. "Onları yemiş. Gerçekten yemiş. Baksana bence Hell'i de ye. Böylelikle bu durumdan bizi kurtarmış olursun."

Strigoi cadıya orta parmağını gösterince gözlerimi devirdim. Ellerim hala Aidan'ın üzerindeyken Draza'ya döndüm. "Katze ve Marcus neredeler?"

"Sarayın dışında," dedi elf sıkıntıyla. "Kanatları olmadığı için gelemediler. Umarım hala hayattadırlar." Sonra durup tıpkı benim gibi dalgın dalgın Aidan'a baktı. Bir süre ikimiz de konuşmadık. Meredith bile hayıflanmayı bırakmıştı, Aloha bulduğu bir deri parçasını ıslayarak kendini temizliyordu. Hepimiz kaçınılmaz olanı bekliyorduk. Birileri bizi bu halde bulduğunda başımıza gelecekleri düşünüyorduk.

"Urange burada olsaydı parlak bir fikri olurdu," dedim hüzünle. Onun öldüğü gerçeği kalbime oturan demirden bir yumruktu sanki. Kimseyi geride bırakmamaya yemin etmiş ben, perinin yanarak ölmesine izin vermiştim. Ne uğruna? Bir hiç.

"En az kendi kadar parlak," diye mırıldandı Merr. "Ama şu an o yok ve hepimiz üzerimizde sallanan dev bir kılıcın altındayız. Her an birimize saplanıp ortadan ikiye yarabilir."

ATEŞLİ KANATLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin