🌕 BÖLÜM▪︎43▪︎🍂

Start from the beginning
                                    

"Hoş buldum Tahir. Atalay içeride mi?"

"Evet, efendim. Sahneye çıkmaya hazırlanıyordu." dediğinde yeni bir şaşkınlıkla karşı karşıya kaldım. Daha öncesinde onu sahnede görmüştüm ama şu an görmeyi beklemiyordum. Ve bir anda onu izleyecek olan bütün herkesi kıskandım çünkü bunu onunla paylaşabileceğim dünyayı hayal ettim bir an. İçimde bir mektup yazmışım da zarfının içerisinde göndermek için aylardır beklediğim gerçekliklerin bulunduğu bir metindi sanki. Yine de bu düşünceyi her zamanki gibi kafamdan uzaklaştırarak içeri yöneldim. Anında yolumu açmak için etrafımda yer edinen insanlara karşın herkes dönüp kim olduğumu görmek için konuşmayı kesmiş bize dönmüştü.

Ve içeri girmeden kulağıma ilişen tanıdık piyano sesi ile olduğum yerde kalakaldım. Bu şarkıyı söylüyor olamaz diye düşündüm çünkü içimdeki öfke ve artık onu koyduğum yerle bağdaşmayan bir gerçeklikti bu.

Yavaşça kapıyı iteklediğimde kulağıma ilişen o sözler, Atalay'ın sesinden başkasına ait değildi.

Bir istiridyenin kıymetli incisini, sakladığı gibi saklarım seni...

Bedenime akılalmaz bir tufan el koydu ve ben her şeyi unuttum. Çenem titremeye hazır bir şekilde bekliyordu. Aç olan gözlerim, sanki yıllardır ona yaşamıyormuşum gibi açlıkla arıyordu onun yüzünü ama insanlar arasında onu görmek çok zordu. Her zamankinden daha karanlık ve sessizdi burası.

Bir bahar dalının, narin tomurcuklarını sakındığı gibi korurum seni...

Ve birkaç adım öne gittiğimde gördüm onu. Piyano arkasında çalarken ruhum bedeninden çıkmaya hazırlanıyormuşçasına başka biriydi gözlerimde. Gördüğüm ve bildiğim adamdan çok daha farklıydı.

Çok derin, derin, derin, derin, derin, derin, derin...

Derinlerimde ellerin.

Acı çekiyordu sanki.

Bir armağan gibi Tanrı'dan bana.

Kış güneşinde altın kirpiklerin...

Ve yüreğim göğsümde ezilmeye başladı âdeta. Kafamdaki her düşünce, her sinir, her acımasızlık hissiyatı, kalbimi yeniden bulmuşçasına geri çekildi ve müsaade etti. Sanki yorulmuştu beynim. Düşünüp, mantıklı ilerlemek için kalbimi görmezden gelmeye ant içmekten yorulmuş ve küçük bir anda, her şeyi kalbe yüklemekten zevk almıştı.

Ama ben o an çok korkmuştum. Akılalmaz derecede bedenime hükmeden gerçeklikle karşı karşıya kalırken karşımdaki adamı görmeyi beklemediğim her şeyle görüyordum artık.

Göstermediğinden miydi yoksa gerçekten anlamak istemediğimden miydi bilmiyordum ama kalbim, öyle acıdı, öyle attı, bedenimi öyle bir sarstı ki, damarlarımda dolanan kandan utandım istemsizce. Çünkü onun sesi, ruhuma nefes aldırmak kadar zevkli, varlığını görebilmek ve hissetmek, dokunaklı bir gerçekliği kabullenip acısını tatmak kadar sahiciydi.

Ben seni çok sevdim... Ben seni çok sevdim...

Gözlerim doldu istemsiz. Onun dudaklarından duyduklarımın verdiği şaşkınlık tutup saklamaya yeltendiğim her duyguyu özgür bırakmanın zaferiyle dolup taştı âdeta.

Belki zordur anlaması sessizliğimden...

Sesi öyle güzel, öyle kadifemsi bir harikalığa sahipti ki o an gözümde oluşturduğum Atalay bir kenara, o ilk tanıdığım, ilk hissettiğim, ilk kapıldığım adamla karşı karşıya kaldım.

Ne olmuştu bize? Ne olmuştu bana aslında? Nasıl olmuştu da onu böyle görmemek için kendimi karman çorman bir hâle getirmiştim?

Gözleri kapalıydı şarkıyı söylerken ama çektiği acıyı görmemek imkânsızdı. Gözle görülür bir derbederliği vardı ve çektiği acının kaynağı olmak, kendini yok etmek istememe neden olacak kadar korkutucuydu.

Karanlık Esaret KİTAP OLUYORWhere stories live. Discover now