yirmi altı

2.9K 176 8
                                    

Soğuk betona oturmuş insanlara baktım. Hanoğlu soyu, annesi, karısı, babası, kuzeni. Hepsi şuan ne olduğunu anlamadan etrafına endişe ile bakıyordu. Ağzında ki bantlardan konuşamıyorlardı. Beritan, mavi gözlerinden dökülen yaşlarla Azad'ı çağırıyordu. Dişlerimi sıktım ve ekrandan gözlerimi ayırdım.

Sigaramdan bir duman daha aldım, bugün içimde ki ateşe su dökülecekti, beni yakıp kavuran bu ateşi bitirecektim.

Arabadan indiğimde, Cengiz abi de benimle birlikte çıktı dışarı. Boş bir araziye gelmiştik. Elimde ki küçük bilgisayar ile arazinin ortasına doğru ilerledim. Elimde ki sigaradan bir duman daha alıp yere atarak ayağımın ucu ile ezdim.

"Haber gitmiştir." dediğinde kafamı salladım. Çoktan gitmiştir ve o şuan deli gibi beni arıyordur.

"Adamlar takip ediyor değil mi? Kaybetmesinler." dediğimde o da kafasını salladı.

"Ediyorlar, her anı bilgi veriyorlar." dedi.

Dönüp araziye baktım, rüzgar esiyordu. Ortalık boştu, önümüzde büyük yüzyıllık bir ağaç vardı. Bu ağaç Midyat'ın gözdesiydi. Koca gövdesi, rüzgarda sallanıyordu.

Azad'ın ailesini aldırtıp gizli bir yere götürmüştüm. Onun ben olmadan bulması imkansızdı. Ki o da bunu biliyordur. Şuan sadece benim onu aramamı bekliyordur.

O kadar ruhsuz ve ifadesiz bir şekilde duruyordum ki ben bile kendimden korkuyordum. Yapacaklarımdan, korkuyordum. Ama içimi bir huzur kaplamıştı.

Rojin artık cennette ağlayarak adımı sayıklamayacaktı, ruhu huzur bulacaktı.

Bugüne kadar ettiğim kötülüklerden sonra bana ölüm bile haramdı biliyordum, ama bu hayatın benden alacağı başka bir şey kalmamıştı.

Cengiz abinin telefonu çalınca, telefonu açtı ve karşı tarafı dinledi. Ardından kapatıp bana döndü.

"Azad, yıkılmış bir köşeye."

Zamanı gelmişti, telefonumu çıkarıp numarasını tuşladım. Birinci çalışında hemen açtı.

"Baran." dedi korkuyla.

"Bulabildin mi? Aileni?"

"Allah aşkına Baran, ne olur onlara bir şey yapma." dedi ağlak bir tonda. Yıkılmıştı.

"Çınara gel, yanında kimse olmasın." deyip kapattım telefonu. Muhtemelen en kısa sürede gelecekti buraya.

"Cengiz abi sizde gidin, haber veririm size." dediğimde emin olamasa da kafasını salladı. Adamlar ve Cengiz abi uzaklaşırken ben halen elimde ki teknolojik aletle büyük ağaca bakıyordum.

On dakika geçti ya da geçmedi bir araba sesi duyunca kafamı çevirip baktım. Azad kapıyı açıp kapatmadan elinde ki silahla bana doğru yıkılmış bir şekilde hızla yürüyordu. Gerçek anlamda yıkılmıştı. Yanıma yaklaştığında istifimi bozmadan baktım.

"Baran, ne yaptın onlara" dedi gözlerimin içine bakıp. Silahı titriyordu ama bana doğrultmuyordu. Elimi uzattım.

"Silahı ver." dedim sakince. Kafasını olumsuz anlamda sallayıp yüzünü buruşturdu. Kafasını bir saniye yana çevirip silahı bana doğru uzattı. Silahı alıp uzağa attım.

"Baran nerdeler!" diye diretti yeniden. Onun gözlerinin içine bakmadan elimde ki bilgisayarı açtım ve ekranda ki Hanoğlu bireylerine baktım. Ardından usulca ona doğru çevirdim. Ekranı alıp eliyle tuttu ve dehşet içinde izledi. Ağzı açık bir şekilde bana baktı.

"Baran.. yapma." dedi korkuyla. Gülümsedim.

"Yaptım."

"Yapma..." dedim yalvararak. Gözlerimden yaşlar akıyordu, ben ağlıyor muydum? Ağlamak böyle bir şey miydi?

"Yaptım.." dedi gözlerimin içine inatla bakarken.

"Onlar masum Baran..." dediğinde kafamı olumsuz anlamda salladım.

"Masumluk olayına girecek olursak, sıkıntın büyük Azad." dediğimde, titrek bir nefes verdi.

"Ben istemedim... Ailen katledilsin istemedim Baran." dedi gözlerimin içine yalvarır tonda bakarken.

"Kutlama yemeklerinde, ailemin katledilmesi şerefine kaldırdığın kadehleri de mi unuttun?" dedim sabrımın sınırında. Yüzünü acıyla buruşturdu. Bir şey diyememişti.

Ağaca doğru ilerledim, ve bilgisayarı ağaca yasladım. Azad onlara bakarak ağaca doğru ilerledi ve durdu. İç çekme sesi geldiğinde dönüp baktım. Ağlıyordu.

"Çok masum canlar aldım.." diye başlayınca bana döndü. Bense ağaca bakıyordum. "Sonra birine tutuldum. Ona söz verdim iyi olacağım diye. İyi oldum, ama söz verdiğim kişi beni daha kötüye çevirdi." dediğimde dönüp gözlerinin içine baktım. Gözlerinden yaşlar akıyordu.

"Ailenin hayatı senin ellerinde." dedim gözlerinin içine bakarak. Bir ekrana bir bana baktı. Korkuyordu.

"Ama şunu bil ki onları öldürmekten de gram gocunmam." dedim sertçe. Yutkundu.

Belimden silahımı çıkardım, bir silaha bir de bana baktı. Silahı ona uzattım. Almamıştı.

"Ya öleceksin, ya onlar ölecek."

Nefesi kesilmişti, o gün önümde intikam için durmuş, başı dik bana bakan Azad yok olmuştu. Korkuyordu.

"Baran.." dedi acıyla inleyip.

Kolundan tutup silahı avuçlarının içine koydum. Silahı acemice tuttu, elleri titriyordu.

"Ben almayacağım senin canını, kendi canını kendin alacaksın." dediğimde halen silaha bakıyordu.

"Eğer yanlış bir harekette bulunursan, adamlarım her yerde. Ne sen yaşarsın, ne ailen."

"Ya bırakmazsan onları?" dediğinde gülümsedim.

"Yeterince kan aktı." dedim duygusuz bir şekilde. Kafasını salladı. Yapacaktı.  

"Diz çök." dedim, bana baktı. Nefesi hızlanmıştı. Emrettiğim şeyi yapıp diz çöktü. Silahı tutan eli dizlerinin üzerindeydi. Durdu ekrana baktı, derin bir nefes aldı. Ardından bana döndü.

"Baran.."

"Söyle." dedim sertçe. Kafasını olumsuz anlamda salladı. Söylemeyecekti.

İçinden bir şeyler tekrarlıyordu, sanırım dua okuyordu. Duası bitince başını dikleştirdi ve silahı kafasına tuttu. Gözlerini kapattı...

İfadesiz bir şekilde, hayatımı mahveden adama bakıyordum.

Cehennem ateşlerine beni atan adama..

BARAN حيث تعيش القصص. اكتشف الآن