yedi

4K 224 16
                                    

Masanın önünde dosyaları incelerken,  diğer yandan da ağrıyan başımı ovuyordum. Sabah Helin'in yanından erkenden kalmıştım, ama kendimi ne kadar sıkmışsam başımın ağrısından duramıyordum. Kalbimin ağrısı, başıma vurmuştu. Ağlayamamak dünyada ki en kötü şeylerden biri olabilirdi benim için. Babam öldüğünde bile ağlayamamış, sadece elimi kırarcasına duvara yumruklar atıyordum.

Kapı çalınca Kerem'in geldiğini anladım, elimi başımdan çekemiyordum. Önüme bir bardak su ve ağrı kesici bırakınca beyaz hapı dudaklarımın arasına aldım ve suyu içtim. İlaç boğazımdan geçerken suyun tamamını içip masaya bıraktım.

"Ağam istersen dinlen biraz." dedi Kerem masanın başında durup bana bakarken. Elimi hayır anlamında sallayıp incelediğim dosyaya geri döndüm. Cemal Şahin'in dosyasını inceliyordum.

"Bu adamın Midyat'da ne işi varda gelip bizim işimize köstek oluyor anlamıyorum." dedim mırıldanıp.

"Dört kişi o verimli arazi için ihaleye girmişti. Elbette ki o iki kişiyi vazgeçirdik. Diğeri de zaten Azad Hanoğlu'ydu. Bu adam sürpriz yumurtadan çıkar gibi çıktı bir anda." dedi Kerem düşünceli bir tonda. Şakaklarımı ovarken dosyada yazan şeyleri okuyama yarım yarım devam ettim.

"Bir adamımızı göndermiştik kaldığı konağa, ondan haber var mı?" 

"Adamımızla görüşmeyi bile kabul etmemiş." dediğinde başımın ağrısı ile inleyip kendimi geriye attım.

"İstanbul'dan neden buraya gelip arazi almak istiyor, halen aklım almıyor. İstanbul'da ki arazileri bunun yanından bile geçmez." dedim sıkıntılı ve düşünceli bir tavırla. Bakışlarımı sorgulayan Kerem'e diktim.

"Takip etmesi için bir adam diktiniz değil mi başına?" dedim koltuğumda geri yaslanırken.

"Şehmus'u bıraktım abi, kendini göstermeden izliyor uzaktan." dediğinde kafamı salladım.

Koltuğumdan kalkıp masada duran silahımı belime taktım. Odadan dışarı çıkıp konağın içine ilerledim. Onun olduğu odaya bile bakmıyordum. Tam kapıdan çıkacakken Yılmaz önüme çıktı.

"Ağam bende sana haber vermeye gelmiştim, Akın Adalı geldiler." dediğinde kafamı sallayıp avluya çıktım. Omuzları düşük bir şekilde elinde bir poşetle duran Akın'ın yanına gittim büyük adımlarla. Bakışları bana çevrilmişti, yanına varınca elini uzattı. Elini tutup tokalaştım.

"Düğünden kalan sizin hediyelikleri getirdim." dediğinde kafamı salladım ve Kerem'e elimle bir hareket yapınca Akın'ın elinde duran poşeti aldı.

"Buyur bir kahve içelim." dediğimde üzgün bir ifade ile yüzüme bakıyordu.

"Yok ağam, sağolasın." dediğinde peki gibisinden kafamı salladım. Akın'ın gözü perdeleri kapalı olan pencere bir kaç saniye dokundu ama hemen gözlerini kaçırdı ve yutkundu. Ardından gülümseyip elini bana uzatınca ifadesiz bir şekilde elini sıktım. Akın kapıda bekleyen adamının yanına gidip gözden kaybolunca bir telefon sesi geldi. Kerem'in telefonunun çaldığını anlamıştım. Telefonu açıp kulağına götürdü.

"Söyle." dedi ve birkaç saniye karşı tarafı dinledi. Ardından kaşları çatıldı. "Tamam." deyip kapattı telefonu.

"Şehmus aradı ağam..." dedi sorgulayan bakışlarımı görünce, kaşlarımı kaldırdım.

"Ne olmuş?"

"Azad Hanoğlu ve Cemal Şahin karşılıklı çatışmaya girmişler." dediğinde kaşlarım çatıldı.

Elimi sakallarıma götürüp sakallarımı  kaşıdım. Azad'ın meyhanede anlattığı şeyler kulağımda çınlayınca elimi sakallarımdan çekip kapıya yöneldim. Kapının önünde duran arabaya binip anahtarı çevirdim. Kerem'de saniyesinde yanımda ki koltuğa oturmuştu. Arabayı geri geri çevirdim.

BARAN Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt