on

3.2K 187 12
                                    

"Ne oluyor lan!" diye bir bağırış sesi gelince gözlerimi zorlukla da olsa açtım, uykulu ve ağrıyan gözlerim ile etrafıma baktım. Kaşlarım çatılırken dünkü görüntüler bir bir aklıma gelince, direkt yan tarafa döndüm. Bana şok ve nefret ile bakan Azad'ı görünce tüm taşlar yerine oturmuştu. Üzerinde halen ceketim vardı, belli ki yeni uyanmıştı.

"Ne işim var benim senin arabanda? Senin yanında?" diye sordu bu sefer bağırarak. Kolunu kaldıracakken üzerinde ki ceketi görünce sinirle onu alıp arka koltuğa fırlattı. Ardından kemerini çözdü. Kapıyı açıp dışarı fırladı. Sanki benim yanımda onu boğazlıyorlarmış gibi davranıyordu. Bende derin bir nefes alıp dışarı çıktım. Sabahın serinliğinde rüzgar ikimizin de gömleğini savuruyordu. Ve üşüdüğü belliydi.

"Konuşsana orospu çocuğu!" diye bağırınca kaşlarımı çattım.

"Düzgün konuş!" dedim tıslayarak. Tam ağzını açıp bir şey diyecekken konuşmaya başladım.

"Dün gece içmiştin, tek başınaydın. Bu yüzden..." dedim daha fazla açıklama yapmak istemeyerek. Ne diyecektim ki seni ölmeyesin diye takip ettiriyorum mu? Gözlerimin içine hayret dolu baktı.

"Bu yüzden ne? Bu yüzden mi gelip nefret ettiğin kişiyi arabana aldın?" dedi titrerken. Hava halen tam olarak aydınlanmamıştı. Ve en tepedeydik. Onun üşümesine aldırmamaya çalıştım ama titriyordu!

"Geç arabaya, içerde konuşalım." dedim ifadesizce. Diğer sorduklarına cevap vermemiştim. Alayla sırıttı.

"Lan ben senin verdiğin bir bardak suyu bile içmem, ne konuşmasından bahsediyorsun?" dedi bağırarak. Neden bu kadar inat ediyordu ki?

"O zaman siktir git." dedim, gitsin ki soğuktan kurtulsun. Bana inanamayarak baktı, yanıma yaklaşıp yakamdan tuttu ve bir anda yumruk attı. Çenemi tutarken ona öldürücü bir şekilde baktım.

"Karşıma çıkma, acımam öldürürüm!" diye bağırdı, ardından geriye bir adım gitti. Benim öylece durduğumu görünce kaşlarını çattı. Şuan neden ona vurmadığımı sorguluyor olmalıydı. Arkasını dönüp tepeden aşağı doğru giderken gömleği ve saçı rüzgarda dalgalanıyordu. Çenemi bırakıp rüzgara döndüm. Kalbimde ki bu ağrıya lanet ettim.

"Sikeyim!" diye bağırıp arabanın tekerine bir tekme atıp, elimi sinirle arabaya birkaç defa vurdum. Nefes nefese kalmışken arabaya binip, motoru çalıştırdım ve geri geri gidip bir anda sağa kırarak tüm sinirimi hız yaparak atmaya çalışıyordum.

Konağa doğru sürerken, burnumdan soluyordum. Kapının önünde ki adamlar beni görünce kapıyı açtılar. Arabayı park etmeden durdurup hızla içinden çıktım ve konağa doğru ilerledim. Mutfaktakiler harici kimse uyanmamıştı.

Yukarı doğru çıkarken, Helin'in odasından geçerken daha çok sinirlendim. Neden kendi kardeşime acımayıp onu canlı bir şekilde mezara koydum da düşmanım olan adamın ağlamasına bile kıyamıyordum ki!

Odama girip kapıyı kapattım. Odanın içinde dört dönüp sandalyeye tekme attım. Az önce Helin'in odasından geçerken ki gelen farkındalık beni daha fazla deli etmişti.

Azad, uzun yıllardır düşman ailenin nefret ettiğim tek oğluydu. Hayatımın bir hikayesi yazılacak olsaydı, nefret ve güç dolu bu hikayede nefret ettiğim tek kişi bu Azad Hanoğlu olurdu.

Ama bu zamana kadar her şeyi hakettiğini düşünürdüm, ve şimdi onun birebir ağzından gerçekleri duydukça bu taş kalbim onun için ağrımaya başlamıştı. Onu kardeşim yerine koyuyordum artık, kardeş gibi ona sahip çıkmak istiyordum. Lanet olsun ki acılarını unutsun istiyordum.

Hırsla gömleğimi çıkarıp yere attım ve yatağıma uzandım. Eğer biraz daha düşünürsem deli olacaktım.

Onu bu kadar sahiplenmemin, ona acıyıp kardeşim yerine koyduğum gerçeği kalbimi acıtıyordu. O benim düşmanımı, ama ben şimdi ona sadece üzülüyordum. O kadar garip bir durumdu ki benim için.

Kimsenin gözünün yaşına bakmayan ben, düşmanım olan adam ağlarken içim gidiyordu.

BARAN Where stories live. Discover now