beş

4.2K 246 29
                                    

Selalar yükselirken, konakta sessizlik hakimdi. Dışarıdan yoğun bir su sesi geliyordu. Dışarda ki kanı yıkamak için üç çalışan ağlayarak kapının önünü temizliyordu. Gözlerimi kırpmadan önüme bakıyordum. Uzun zamandır içmediğim sigaradan bir duman daha çektim içime.

Cami hocası Azer Hanoğlu'nun cenaze namazı kılındıktan sonra gömüleceğini anons ediyordu. Bir duman daha çektim içime. Kerem kollarını sıvamış bir şekilde yanıma geldi. Sigaramı bitirip yere attım. Ağzımda ki son dumanı dışarı bırakırken robot gibiydim.

"Ağam gidip bir duş al istersen." dedi Kerem yanıma otururken. Ona aldırmadım. İki elimi birbirine kenetleyip oturmaya devam ettim.

Yukarıdan uzun bir sessizliğin ardinsan çığlık geldiğinde, Helin'in yeniden uyanıp ağlamaya başladığını anlamıştım. Sakinleştiriciler bile işe yaramıyordu.

Birkaç dakika sonra Helin koşar adım çıktı avluya, deli gibiydi. Gelinliğini çıkardıktan sonra üzerine beyaz bir boydanlık giydirmişlerdi. Bir meleğe benziyordu. Kapıdan dışarı koşarken yerimden hızlıca kalktım ve kapıya ulaşmadan onu yakaladım. Beni kollarıyla tüm gücüyle iterken dişlerimi sıkıp onu engellemeye çalışıyordum.

"Bırakın beni! Bırak!" diye karşısında kim olduğunu bilmeden bağırıyordu. Kendinde değildi. Gözlerini çevirip bana baktığında, ağlamaya başladı. Gözleri kızarmıştı.

"Ağabey Allah aşkına bırak!" dedi bana öfkesini kenara bırakıp. Halen onu bırakmıyordum. Çırpınmayı bırakıp kollarımdan tutundu.

"Allah'ın aşkına abi, son kez ona veda edeyim. Bari bunu elimden alma." dedi gözlerimin içine yalvarırcasına bakarken. Acıyla gözlerimi kapattım. Derin soluklar alırken o bana yalvarıyordu.

"Kerem, arabayı hazır et." dedim gözlerim kapalıyken.

"Ağam..." dedi Kerem endişeli bir tonda. Dislerimi sıktım.

"Kerem, lafımı ikiletme." dedim dişlerimin arasından. Ses çıkmayınca gözlerimi açtım. Helin gözlerimin içine bakıyordu. Kırgındı, gözyaşları bir şelale gibi akıyordu o güzel gözlerinden. Elinden tuttum Helin'in, itiraz etmedi. Anam yanımızda durmuş bize bakıyordu ama ses etmedi. Helin'i kapıya doğru yürüttüm. Kapının önüne çıkınca yıkanmış olan ama yıllar geçse de kan izi geçmeyecek zemine baktı. Hıçkırarak ağlamaya başladı. Birkaç dakika sonra araba önümüzde durdu Helin'i sürücü koltuğunun yanına oturtup kapıyı açıp çıkan Kerem'in yerine oturdum. Kapıyı direkt kapatıp arabayı sürmeye başladım.

Helin yanımda sessiz sessiz iç çekerken, sadece önüme bakıyordum. Yoğun arabaların olduğu mezarlığa gelince, her ihtimale karşı belimde ki silahı kontrol ettim. Büyük kalabalığı görünce arabayı durdum ve kapımı açıp indim. Helin benden önce çıkmış şok olmuş bir şekilde bakıyordu. Elinden tuttum ve kalabalığa doğru ilerledim.

Beni gören insanlar öfke ve şaşkınlık ile bakıyorlardı. Daha kalabalığa yaklaşamadan önüme silahlı, gözleri kan çanağına dönmüş genç bir çocuk atladı.

"Sen hangi yüzle geliyorsun buraya?" diye sordu çatallaşmış ama sert çıkan sesiyle. Onun gibi bir grup genç daha gelmişti.

"Ne işin var lan senin burada!" biri bağırıyordu. Bağırışlar yükselmişken belimde ki silahı çıkarmamaya çalışıyordum. Kalabalık buraya yoğunlaşmış bakıyordu ve her gören bağırıp küfürler ederek geliyordu.

"Vicdansız köpek!" diye bağırdı bir kadın, perişan bir halde yanıma gelip. Hiçbirine aldırmadan yüzlerine bakıyordum. Elini tuttuğum beden silahlari umursamadan sadece kalabalığa bakıp bir şey arıyormuş gibi ağlıyordu.

"Ne oluyor!?" kalabalığın arasına hızla giren Azad beni görünce kaşlarını çattı.

"Ne işin var senin burda!" diye kükredi bana, yanımda ki beden daha çok ağlarken elini sıkı tutup kendime çektim.

"İzin verin görsün..." dedim yanımda ki bedenin hatrına. Azad yanımda perişan olmuş kıza bakışlarını çevirip yeniden bana baktı.

"Sen izin verdin mi? Azer'in yaşamasına?" dedi öfke ve nefretle. Gözlerimi sıkıca kapattım.

"Gidin burdan." dedi ardından. Yanımda ki kız sonunda gerçek hayata dönmüş gibiydi. Bakışlarını Azad'a çevirdi.

"Nolur, onu uğurlamama izin verin. Sonra isterseniz canımı alın." dedi ağlayarak. Azad'ın bakışları Helin'e dönmüştü. İfadesiz bir şekilde bakıyordu.

"Kurbanınız olayım, izin verin" dedi, akıl sağlığının yerinde olmadığını hissetmiştim. Herkesin gözü kardeşime dönmüştü, üzüntü ile bakıyorlardı. Azad yanında ki bedenin silahına dokunup yavaşça indirdi. Herkes silahlarını indirince, bunun bir geçiş izni olduğunu anlamıştım. Helin elimi bırakıp koşar adım üzerine toprak atılan mezara ilerledi.

Oraya fazla geldiğimi anlayınca, arkamı dönüp arabama doğru ilerledim. Ellerimi cebime koyup arabanın önüne gelip, arabaya yaslandım. Herkes yeniden eski yerine dönmüştü. Helin'in çığlığı kulağıma geliyordu. Gözlerimi kapattım, ağlayamıyordum. Küçüklükten beri ağlayamıyordum.

Çığlıklar yükselirken, kaç dakika orada durduğumu bilmiyordum. Ne kadar o ağlamaları duydum bilmiyordum. Kalabalık yavaş yavaş dağılırken, mezarın başında üç beş kişilik kalabalık kalmıştı. Onlardan biri toprağı avuçlayıp ağlamaktan bitap düşmüş kardeşimdi.

Adımlarımı mezara doğru atarken, her attığım adım yüreğime büyük bir baskı yapıyordu. Mezarın başına geldiğimde, toprağa sarılmış kardeşimin yanına eğildim ve onu ayırdım. Bir kez daha...

İtiraz etmeden ayağa kalktığında ruh gibi baktığını görmüştüm. Onu göğsüme yaptırdığımda Azad'ın yüzüme baktığını gördüm. Bana zavallı birine bakıyormuş gibi bakıyordu.

"Sen sadece Azer'in katili değil, kardeşinin de katilisin." dedi tok bir sesle.

BARAN Où les histoires vivent. Découvrez maintenant