20. Bölüm - Geçmiş

78 10 95
                                    

Selamlarr!

Sizi biraz fazla beklettim biliyorum ama bence bu bölümü okuduğunuzda beni affedeceksiniz. Geçmişe, Işık Krallığı'na dair öğrenecek çok şeyin olduğu bir bölüm sizleri bekliyor. Yorum yapıp fikirlerinizi belirtmeyi unutmayın lütfen!

Multide bazı karakterlerin görselleştirilmiş halleri var. Birkaç sırrın daha ortaya çıkmasının ardından soy ağacını da paylaşacağım.

Keyifli okumalar ❤️

***

Mumların aydınlattığı karanlık odada, duvarda oluşan gölgelerinin üstüne üstüne geldiğini hissediyordu. Hiç kimsenin ağzını dahi açmadığı uzunca bir sessizlik olmuştu. Alin'in bıçak gibi keskin sözleri ortamdaki gerginliği derinleştirmişti. Genç kızın sabrı artık sınırına dayanmıştı. Barkan'ın bir açıklama yapmasını bekliyordu, tek bir kelime etmesini. Hayal ettiği gibi suçsuz değilse bile en azından bir özür dilemesini. Hiçbir şey olmamış gibi suratına bakması iyice sinirlerini bozmaya başlamıştı.

"O ses neydi, dışarıdaki?" dedi Aral, sükuneti bozarak. Hayatı boyunca sessizliği iliklerine kadar tatmıştı zaten. Şimdi konuşabilecek insanlar bulmuşken sessizce beklemeyecekti.

"Ulvar." Bora, Alin'e diktiği bakışlarını genç adama yöneltti. Korkunç bir hikaye anlatmak üzereymiş gibi başlamıştı söze.

"Yakında olmadıkları için şanslıydık. Sesleri beyninizi paramparça etmeye yetecek frekansta. Islak bir bezi sıkar gibi, beyninizi hoşafa çevirir." Aral'ın çimen yeşili gözleri korkuyla büyüdü. Alin oturduğu yerde dikleşerek Bora'nın anlatacaklarına dikkat kesildi. Hapse girmesine neden olanlar tarafından kurtarılmasından daha garip şeyler var gibiydi. Öfkesine odaklanmış, az önce başlarına gelen olayı unutuvermişti.

"Mutantlar mı?" diye sordu kısık bir sesle.

"Sen bunu nereden biliyorsun?"

Alin, bir milisaniyelik bir sürede Barkan'la göz göze geldi. "Anladım." Bora kaşlarını havaya kaldırdı. Talya, hızla söze girdi. O, bildiği şeyleri bir öğretmen gibi anlatmayı severdi. Bu yüzden eğer bir tarih dersi verilecekse bunu Bora değil Talya yapmalıydı. Bora, detayları anlatmaz kısa keserdi. Soru soran olursa da muhtemelen sinirlenecekti. En iyisi onun anlatmasıydı.

"Her şey Yirmi Dört'ün aniden buzullaşmasıyla başladı. Aslında aniden değil, sadece insanlar sıcaklığın yavaş yavaş düştüğünü fark etmemişlerdi. Sen bu kısmı zaten biliyorsun." dedi ve onay almak için önce Alin'e sonra Barkan'a baktı. Alin belli belirsiz başını salladı. "Aral, şimdi senin için hızlandırılmış bir ders veriyorum." dedi ve özetledi. Bir yandan hevesli hevesli anlatıyor diğer yandan da Beren'den öğrendiği şekilde Barkan'ın pansumanını özenle yapıyordu.

Alin, ara ara belli etmeden Barkan'ı izliyor sonra hemen gözlerini kaçırıyordu. Talya'nın, yaralı yüzünde dolaşan parmakları hafifçe saçlarını kulağının ardına doğru ittirdiğinde irkilerek geri çekildi. "Özür dilerim." dedi kız hemencecik, ellerini havaya kaldırırken. Canı yanmış olmalıydı. Yüzünü çenesine dek örten saçlar bir anlığına kenara çekilince Alin, genç haydutun yüzündeki derin yaraları fark etti.

Mum ışığının aydınlattığı kadarıyla bile boynunun sağ tarafından yukarıya doğru uzanan yanık belli oluyordu. Büzüşmüş derisi, dağınık kabarcık ve çukurlarla dolmuştu. Alin, ellerine baktı. Ne yaptığına, ne kadar tehlikeli olabileceğine.

Avuçlarından bu denli bir ateş çıktığını hissetmemişti. Sıktığı boğazında ellerinin izi kalmıştı ama bu kadar ileri gittiğinin bilincinde değildi. Belki de Bora gelmese sahiden öldürecekti onu. Avcunu burnuna yaklaştırıp kokladı, yanık deri kokusu sinmişti. Öğürmemek için çaba sarf ederek ellerini pantolonuna bastırıp derisini yırtarcasına sürttü. Kendi gücüyle bir kıvılcım oluşturamasa bile şüphesiz bu sürtünmeyle bir ateş yakılabilirdi.

Işık Krallığı (Yetişkin İçerik)Where stories live. Discover now