16. Bölüm - Giz

86 12 182
                                    

Selamlarr 🤗

Bir önceki bölümde sizleri çok merakta bıraktım biliyorumm karşılaşınca ne oldu merak ediyorsunuz ama önce biraz geçmişi öğrenmemiz gerek. Bu bölümde de yine geçmişteyiz ve tahminen 2 ya da 3 bölüm kadar daha geçmişte devam edecek gibiyiz.

Bu bölüm birazcık geçiş bölümü diyebiliriz. Ufak ufak taşlar yerlerine otursun istiyorum. Birkaç bölüme geçmişle ilgili her şey kafanıza yatacak eminim ki 💖

Yorumlarınız, eleştirileriniz, fikirleriniz ve teorileriniz benim için çok çok kıymetli. Okurken yorum yaparak duygularınızı benimle paylaşın lütfen 🥰

Sizleri seviyorumm. Keyifli okumalarr 💕

***

Alin, o gece eve döndüğünde dedesini koltuğun üzerinde uyurken bulmuştu. Sessizce yanına gidip burnunun kemerindeki gözlüğü çekip aldı. Gevşemiş elinde tuttuğu kitabı yere koydu. Odasına gidip dolaptan bir battaniye çıkardı. Tekrar salona döndüğünde dedesi kıpırtısız bir şekilde uyumaya devam etmekteydi. Üzerini örtüp koltuğun yanına oturdu. Yere koyduğu kitabı alarak sayfalarını karıştırmaya başladı. Kitap eski dildeydi. Dedesinin öğrenmesini istemediği krallığın dilinde. Belki de küçükken ona okuduğu kitaplardan biriydi, bilmiyordu.

Hiçbir şey anlamadığı kitabı kapattı. Halıyı kaldırdı, tahta zeminin birkaç çıtasını çıkardı. Kitabı diğer kitapların yanına, zeminin altına yerleştirdi. Göz önünde olmaması gereken şeylerdi bunlar. Yasaklı şeyler.

Tahtaları sırasıyla yeniden dizdi ve halıyı serdi. Başını dedesinin göğsüne yasladı. Parmakları nasırlaşmış elini tuttu, dudaklarına götürdü. Yaş aldıkça dedesiyle aralarındaki mesafe de mi artıyordu? Yoksa çevresinde olup bitenlere dikkat verdikçe birbirlerinden mi uzaklaşıyorlardı?

Yarın yapması gereken ilk görevini düşündü. Hiç düşünmeden yaparım demişti. Deren'in ona borçlu olmasına güvenmişti. Ama Deren ne kadar güvenilir biriydi ki? Şimdi huzurla uyuyan bu yaşlı adam, torunun kalkıştığı işleri bilseydi eğer gözlerini kırpabilir miydi bir daha?

Barkan'a aşıktı, Haydutlar'ı sevmişti, onlardan biri olmak için can atıyordu fakat korkuyordu da. Dedesinin düzenli kalp atışlarını dinlerken bastırdığı korkusu açığa çıkmıştı. Dedesinin yanında olmak ona güven veriyordu. Başka hiçbir şeyin veremediği o emniyet hissini. Başına ne bela açarsa açsın dedesi onu kurtarırdı, biliyordu. Ancak bundan sonra yapacaklarından haberi olmayacaktı, onu koruyamayacaktı.

Alin, hiç tanımadığı insanlar için hem kendini hem de bu zamana dek onu korumak için elinden geleni yapan bu ihtiyarı tehlikeye atıyordu. Eğer başaramazsa başına gelebilecekler onu ürpertiyordu. Ama ya başarırlarsa?

Başarırlarsa Işık Krallığı'nı geri getirebilirlerdi. Karalığa hapsolmuş gezegenlerine Güneş yeniden doğardı. Bu dedesinin hayaliydi. Çok yaşlanmıştı, Alin, ölmeden önce bunu görmesini istiyordu. O zaman bu zaferde Alin'in de parmağı olurdu. Dedesi öğrendiğinde onunla gurur duyardı.

Yaşlı adama bu gururu yaşatmalı, ona olan borcunu ödemeliydi. Dedesinin yorgun gözlerinde, gerçekten mutlu bir bakış görmeliydi. Eskiden böyle şeyler düşünmezdi, sanki sonsuza dek bir arada olabileceklermiş gibi gelirdi Alin'e. Artık hayattaki tek akrabasının ölüme ne kadar yakın olduğunu görebiliyordu. Yüzündeki derinleşmiş kırışıkları, ağrımış saçlarını, bükülmüş belini...

Işık Krallığı (Yetişkin İçerik)Where stories live. Discover now