18. Bölüm - İhanet

80 8 79
                                    

Beklenen bölüm karşınızda! İlk bölümden beri merak konusu olan ihaneti az sonra okuyacaksınız. Daha etkili bir okuma için "Derinlerde-Cem Adrian" dinlemenizi öneririm. Şarkıyı açmanızı tavsiye edeceğim kısımda belirteceğim. Keyifli okumalar dilemek isterdim ancak bu bölüm öyle bir bölüm olmayacak.

Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. Eleştiri ve yorumlarınız benim için çok kıymetli. Bölüm sonunda görüşmek üzere ❤️

Uyarı: Bu bölüm şiddet unsurları içermektedir. Hassas okuyucuların dikkat etmesi önerilir.

***

Kor alevlerin aydınlattığı ormanda, bedenleri cayır cayır yanarken çaresizce kaçmaya çalışan askerlere baktı. Kavrulan tenlerden yayılan keskin yanık kokusu, midesini bulandırmıştı. Birkaç dakika öncesine kadar hissettiği tek şey korkuydu, kaybetme korkusu. Sevdiği adamı, aile bellediği ekiplerini, umutlarını... her şeyini. Oysa şimdi, bedenini hoş bir sıcaklık kaplamıştı. Adeta içinde bir güneş doğmuş, toprakları filizlenmişti. Bu ana dek göğsünde kilolarca yükle dolaşmış da hafiflediğini şimdi hissetmiş gibiydi. Nefes almış, ruhu huzur bulmuştu. Neredeyse yüzünde şeytani bir gülümseme peyda olacaktı.

Çığlıklar kulaklarını tırmalıyordu. Merhamet diliyorlar, durması için yalvarıyorlardı ona. Az önceki acımasız, kibirli askerler şimdi ona muhtaç bir kula dönüşmüştü. Ne yapmıştı ki? Bu insanları o mu yakmıştı? Ama nasıl yapabilirdi bunu? Böyle bir şey nasıl mümkün olabilirdi? Yardım etmek istedi, onları kurtarmak.

Ellerinde bir sıcaklık vardı, avuçlarına indirdi gözlerini. Alevleri gördüğünde korktu, ellerini şuursuzca sallamaya, ateşi söndürmeye çabaladı. "Yanıyorum, yanıyorum yardım edin!" diye bağırdı.

Evet, elleri bir ateş topunun içindeydi. Ama hayır, yanmıyorlardı. Acı yoktu, yanık yoktu. Aksine ılık, hoş bir sıcaklıktı bu. Bir sobanın yakınındaymışçasına, içini ısıtan hoş bir ısı.

Sesler kesildi, havaya karışan küllere baktı. Askerler bir toza dönüşmüş, yok olmuşlardı. Onları öldürmüştü, bir katil olmuştu. Arkasını dönüp Barkan'ı aradı. Her şey onun yüzünden olmuştu, tek amacı onu kurtarmaktı. Kimseyi öldürmeyi istememişti.

İşte, sevgilisi yerde yatıyordu. Gözleri kapalı, yüzü kan içindeydi. Yanına koştu. "Sevgilim, uyan. Barkan... Kendine gel, ne olur!" Başını göğsüne yaslayıp kalbini dinledi. Yaşıyordu. Kafasını kaldırdığında Barkan'ın da gözlerini dikmiş ona bakmakta olduğunu gördü. Gözlerinde nefret vardı. "Sensin. Sensin Alin. Aradığımız katil sensin."

Tepkisi böyle olmamalıydı. Ona teşekkür etmesini bekliyordu, ondan nefret etmesini değil.

"Hayır... Hayır ben katil değilim... Ben yapmadım, yemin ederim isteyerek olmadı."

"Katilsin sen. Sen yaptın."

"Ben... Ben bir şey yapmadım. Sadece seni kurtarmak istemiştim. Neler olduğunu anlamadım."

Barkan doğruldu ve kollarını Alin'in omuzlarına yerleştirip onu sarsmaya başladı. "Sen katilsin. Sen öldürdün onları."

Kollarını öyle sıkıyordu ki canı yanıyordu. Kurtulmaya çalıştı. "Barkan, canım yanıyor, bırak beni!"

"Sen katilsin. Sen öldürdün, herkesi öldürdün. Güneş'i yok ettin. Halkını sefalete sürükledin. Her şey senin suçun. Sen lanetlisin."

Anlayamıyordu, Barkan neler diyordu öyle? O, böyle konuşmazdı, kalbini kırmazdı Alin'in. Onu çok seviyordu.

Sevgilisinin kollarını tutup bedeninden ayırmaya çalıştı ancak tüm gücünü kullanmasına rağmen kıpırdatamıyordu. "Bırak. Bırak dedim sana! Bıraksana!"

Işık Krallığı (Yetişkin İçerik)Där berättelser lever. Upptäck nu