Eliyle kafasındaki tilkileri savurdu. Ki çok geçmeden kendisini şiddeti bir başka bulantıyla banyoda buldu. Bu kaçıncı olmuştu? Yedi mi, sekiz mi? Vücudunda derman kalmayana kadar kustu. Evde babasından başka kimse yoktu, tüm kardeşleri ve annesi bu gecelik köyün dışında kalan ve dün gece alfası ölen Bayan Hseol'a taziyeye gitmiş orada kalmayı yeğlemişlerdi.

Yüzüme su çarptığı sırada babası ağır adımlarla içeri girdi. Jimin onu fark edince doğruldu, "seni uyandırdım mı?"diye sordu mahçupca. Yaşlı alfanın gözleri çökmüştü, hasat zamanlarında çok yorulurdu. Ona doğru düzgün yardımı bile dokunmamıştı, bunun yerine köydeki alfalar yardım etmişti babasına.  "Özür dilerim."

"Sevgili oğlum benim," başını eğen alfa önünde durup yanağını okşadı. Bu dokunuş omeganın içinde bir şeyleri onardığında gözlerini huzurla kırpıştırdı. "Çok zayıf düştün. Seninle yeterince ilgilenemiyorum. Nasılsın? Çok mu zorlanıyorsun?"

Jimin endişelenmesini istemediğinden itiraz etti. "Hayır hayır, sadece basit bir mide bulantısı canım." Kıkırdadı yorgunca. "Hem yakında bitecek."

"Geç otur şöyle bakalım," onu kolundan tutup küçük koltuğa yönlendirdi. Jimin çökerken babası, "seni niye yalnız bırakmalarına izin verdim ki,"dedi pişmanlıkla.

"Sabah bir şeyim yoktu ki. Bir anda oluyor. Başımda nöbet tutacak değiller hem."

Oğlunu şöyle bir süzdü alfa. "Alfan da yardıma gelemiyor tabii. Bu zor olmalı."

"İdare ediyorum,"dedi ama edemediğimi çok barizdi.

"Ben askerdeyken annen de yalnız başına kalmıştı, hamileydi. Üstesinden geldi. Sen de gel, sık dişini demek istesem de gönlüm seni böyle görmeye el vermiyor. Keyifsiz ve solgunsun."

Utançla kızardı, babasıyla aralarının diğer baba ve evlatlarından çok daha iyi olsa da yine de açık açık alfası hakkına konuşamıyordu. Kendiyle bile zor konuşuyordu ki. Başını usulca salladı. Gözünde güçsüz görünmek istemiyordu."Kendime çeki düzen vereceğim. Hem yarın Yoongi ile kırlarda yürüyüş yapacağız. Onunla vakit geçireceğim. Sonra şehre gideceğiz. Zaten yakında düğünümüz olacak tüm bu zorluklar geride kalacak-"

"Biliyorum,"dedi gülerek. "Ben senin babanım."

Jimin şapşalca güldü. Onunla uzun zamandır oturup konuşmaya fırsatı olmadığından her şeyi anlatmak istemişti. "İyi ki."

"Bak ne diyorum," alfa kol saatine gözlükleirnin ardından baktı. "Saat dörde geliyor. Birkaç saate gün doğacak. Alfana git. Belli ki ilacın bizde değil. Onun kokusuna ihtiyacın var. Sonra sabah erkenden kalkar kırlara gidersiniz."

Doğru duyduğuna emin olamadı. "Ne, sahi mi?"dedi gözleri irileşirken. Babası, sevgili eşinin arkasından oğluyla oyun mu çeviriyordu?

Yaşlı alfa gülerek kapıya yürüdü. "kararımı değiştirmeden evden çıksan iyi edersin. Bu bizim aramızda kalacak," duraklayıp ikaz edercesine baktı. "Unutma, sadece kokusuna ihtiyacın olduğun için gönderiyorum. Kuralları çiğnemeyin."

Jimin daha da kızarırken nefesi boğazına tıkandı ve karşılık olarak babasına sadece kafa sallayabildi. Bu olayın hemen ardından Jimin kendini hazırlanırken buldu. Boşa geçirecek on saniyesi bile yoktu. Yorgunluktan dizleri titriyor başı dönüyordu, hemen şimdi alfasının güvenli koynuna sığınmazsa sabahı edemeyecek gibiydi.

Sırtına kalın montunu geçirip koyu sarı pijamalarıyla dışarı çıktı, ayaklarına sadece ucu kapalı terlikler geçirmişti, berbat bir haldeydi ama umursamayacak kadar kötüydü. Babasıyla tekrar karşılaşmamak için hızlı davrandı, kapıyı kapatıp sabahın ayazında, şafağın karanlığında uzaklardan gelen köpek ulumaları içini titretirken kulübeye koştu.

Baby Blue | yoonminजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें