2. Kitap/ Bölüm Yirmi İki: Gerçek Zafer

1.9K 185 64
                                    

Akşam yemeği ne ara geçmişti, ne ara odamıza gelmiştik, bilmiyorum. Estes, Vincent'in savaşa gideceğini söylediğinden beri beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Elbette Vincent'in gönderileceği ihtimalini kafamdan silip atmamıştım ama Estes'in kararı beni gafil avlamıştı.

Vincent şöminenin çatırdayan alevlerini izlerken, "Sen veliaht değil misin?" diye çaresizce sordum. "Savaşa seni göndererek hayatını riske atıyor."

"Babam askerlerin gelecekteki krallarını yakından görmesini, ne kadar cesur olduğunu bilmelerini istiyor," diye durumu açıkladı. "Yeteneklerimi sergilemeyim ki tahta çıktığımda benden şüphe edip isyan etmeye kalkmasınlar."

Sanki evren bana hiç komik olmayan bir şaka yapıyormuş gibi hissediyordum. Vincent'in ve kendi hayatımın güvenliğini sağlamak için çeşitli oyunlar oynamış, kocamın veliahtlığını garanti altına almıştım ama şimdi tam da bu sebepten ötürü savaşa gitmek, ölümle burun burunayken mücadele etmek zorundaydı.

Kendimi tutamadım ve yatağa oturduğumda kıkırdamaya başladım. Bu zamana kadar Tanrıların varlığını kuvvetle reddetmiş, akıl ve bilimin izinden gitmiştim ama görünen o ki gerçekten varlardı ve benden intikam alıyorlar, aptal durumuna düştüğümü görmek istiyorlardı.

"Kitana." Vincent'in adımı zikreden ihtiyatlı sesini duyduğumda bile gülüşüm kesilmedi. Hatta aksine, daha da kuvvetlenerek acı dolu kahkahalara dönüştü.

"Kitana." Vincent adımı yineleyip yatakta karşıma oturdu ve dirseklerimi tutup bedenimi sertçe sarsarak konuştu: "Kendine gel."

Nedense onu duymuyor gibiydim. Kulaklarımı tıkamış ve varlığına inanmadığım Tanrıların espri anlayışlarına kendimi kaptırmıştım.

Vincent tekrar bedenimi sarstı. Bu sefer daha sertti ve dirseklerimdeki ellerinin sıkılığı canımı acıtmıştı. Gülüşlerim yavaş yavaş kesilirken bir an için akli dengemi yitirdiğimi sandım. Kalbim hızla çarparken başımı öne eğdim ve yüzümü avuçlarımın arasına gömüp içli içli ağlamaya başladım.

Vincent'in kolları bedenimi sarar, bir eli saçlarımı okşarken, "Bu savaşı biz kazanmadık, Vincent," diye mırıldandım. "Biz kaybeden taraftayız."

Dakikalar, belki de saatler geçti ama Vincent beni sakinleştirici sözler söylemekten, her şeyin güzel olacağıyla ilgili vaatlerde bulunmaktan vazgeçmedi. Savaşa gidecek kişi ben değildim, oydu ama benim iyiliğim için çabalıyordu. Kendini bu kadar net bir şekilde bir köşeye atması sinirlerimi bozunca ayaklanıp, "Nasıl olurda sen hiç korkmazsın?" diye sordum.

Sakin bir sesle, "Korkmadığımı kim söyledi ki?" diye cevapladı.

Odada bir sağa bir sola giderken saçlarımı karıştırdım. "Gidemezsin," diye mırıldandım sanki onun elinden bir şey gelirmiş ya da gidişi benim iznime bağlıymış gibi. "Bir yolunu bulacağım. Aylardır seni cepheye göndermek için uğraşmıyorum ben!"

Derin bir nefes alıp ayağa kalktı. Bu bakışı ve duruşu biliyordum. Çocukluğumda istediğim şeyleri elde edemediğim için üzüldüğümde annem de beni böyle teselli ederdi.

Vincent yatıştırıcı sesiyle, "Kitana," dedi. "Gel, konuşalım."

Dudaklarım titrerken, "Git başımdan," diye bağırdım. Vincent'e arkamı dönüp pencereye doğru ilerledim ama bir çift kol bedenime sarılınca olduğum yerde kaldım. Vincent'in enseme gömdüğü yüzünü, kokumu içine çeken nefesini hissedince gözyaşları tekrar bedenimi ele geçirdi. Dizlerimde hiç güç kalmamış gibiydi. Pes ederek yavaşça diz çöktüğümde o da benimle birlikte eğildi.

"Yalvarırım," diye mırıldandım. "Seninle bir kere ayrı düştük, ikincisine katlanamam."

Sırtımı iri vücuduna yaslayıp kollarına daha sıkı tutundum. "Lütfen böyle şeyler söyleme," dediğinde sesi titriyordu. "Ölecekmişim gibi hissediyorum."

KAYBOLMUŞ RUHLAR SARAYI (Tamamlandı)Where stories live. Discover now