2. Kitap/ Bölüm On İki: Senteria Sokakları

4.4K 352 110
                                    

Savaşın ortasında büyümek sizi sürekli ölümü düşünen biri yapıyordu. Bu yaşıma kadar nasıl öleceğimi kafamda kurgulamış, acı dolu mu yoksa huzur içinde mi gözlerimi dünyaya yumacağımı merak etmiştim. Aklımdan yüzlerce seçenek geçmişti: savaş meydanında şehit olmak, zehirlenerek suikasta kurban gitmek, yaşlı ve erinç içinde ölmek... Fakat bu zamana kadar aklımdan geçen seçeneklerin hiçbirinde düşmanımızın oğlu ve aynı zamanda kocam olan adam tarafından öldürülmek yoktu.

Vincent'in kılıcın kabzasını saran elinin titrediğini fark ettiğimde derin bir nefes aldım ve kapının önünde bekleyen iki muhafıza kaçamak bir bakış attım. İkisi de dikkatini bana vermişti ve hata yapmamaya yemin etmiş gibi kararlı görünüyorlardı. Göğüslerinin altında birbirine bağladıkları kolları onları olduklarından daha iri gösteriyordu.

Başımı tekrar Estes'e çevirmeden önce Cassandra ve Ezra'ya baktım. Ezra hissettiği keyfi gizleyemezken Cassandra o kadar rahat görünmüyordu. Anlaşılan eşinin aksine o, bu savaşın henüz bitmediğini düşünüyordu.

Bir elini çenesinin altına koyup dikkatli bakışlarını üstüme sabitleyen Estes'e bağırarak, "Hata yapıyorsun," dedim. "Ben olmadan Zirakov'u düşüremezsin!"

Estes'in yüzü ifadesizdi. "Bu zamana kadar sensiz iyi iş başardım, çocuğum. Bundan sonra da başaracağımdan emin olabilirsin."

Beynimi ele geçirmeye çalışan paniğin esiri olmadan başımı dik tuttum. "Zirakov'un diğer gizli geçitlerini size söylerim."

Gözlerini kısarak beni inceledi. "Sonra da karşı tarafa geçip askerlerimi kıymaya mı çevirirsin?"

"Başka çarem yoktu, Estes." Zihnim anında çalışmış, benim için bir yalan bulmuştu bile. "Beni savaşmaya İrina zorladı. Eğer bunu yapmazsam kardeşlerimi öldürecekti."

Estes beni baştan aşağı süzerken bakışlarındaki ikilem, yalanıma inanmakla inanmamak arasında gidip geldiğini gözler önüne serdi ama işler umduğum gibi ilerlemedi. Estes baştan savma bir hareketle elini savuşturunca tahtın yanında nöbet tutan muhafızlardan biri insanı tiksindiren bir sırıtmayla birkaç adım öne çıktı. Kılıcını kınından çıkarırken metalin sürtünme sesi taht odasında yankılandı. Muhafızın kahverengi gözlerindeki hayvani parıltı, avına yaklaşan sırtlanı anımsatıyordu.

Bedenim benden habersizce geri geri ilerlemeye başlarken Estes, "Vincent," diye oğluna seslendi. Başka kelime etmesine gerek yoktu, Vincent kendine verilen emri anlamıştı.

Muhafız, kocamın yanına geldiğinde Vincent de bana doğru ilerlemeye başladı. Bir an için aklımı yitirecek gibi oldum çünkü şu an Vincent bana doğru geliyorken bile emri uygulamayacağından emindim. O an hangisinin daha can acıtıcı olacağına karar veremedim: ölmek mi yoksa bunu sevdiğim adamın yapması düşüncesi mi?

Vincent'in bakışları yerden kalkmazken son kez tahta baktım. Ophelia görmek üzere olduğu manzaradan şimdiden rahatsız olmuş gibiyken Estes'in yüzünde memnuniyet dolu bir sırıtma vardı.

Fakat o an öyle bir şey oldu ki suratındaki sırıtma soldu.

Vincent bana doğru gelirken aniden hızlandı, yanındaki muhafızı geçerek önüme geldi ve bana sırtını dönüp muhafızla arama girdi. Karşısındaki genç adam daha ne olduğunu anlamadan Vincent kılıcını havada savurdu ve adamın kolunda derin bir kesik açtı.

Muhafız kanayan kolunu tutarken Estes, "Vincent!" diye kükredi.

Vincent'in babasına nasıl bir bakış attığını göremiyordum ama gerilen sırtı pek iyi bakmadığına işaret ediyordu. "O pis sırıtması yüzünden boğazını kesmediğim için Tanrılara şükretmeli."

KAYBOLMUŞ RUHLAR SARAYI (Tamamlandı)Where stories live. Discover now