Bölüm 65 - Dorseyler

En başından başla
                                    

Gülnihal sırıtmadan edemedi. Tehlikeli sularda yüzdüğünün farkındaydı. Dorseylerin sağı solu belli olmazdı. Mesela annesi onun bu iki adama neden kendisini öldürmediklerini sorduğunu duysa kalpten giderdi. Öte yandan, enteresan bir şekilde ikizlere güven duymuştu.

“Eğer özel değilse kurgudaki nihai amacınızı öğrenebilir miyim?”

“Elbette!” dedi Deha. “Nihai amacımız kurgunun esas karakterinin kim olduğunu bulmak. Tüm bu olay örgüsü yaratıldıysa, merkezinde mutlaka bir karakter yer alıyor olmalı.”

“Ki başlarda bu karakterin kendimiz olduğunu düşünmüştük.” diye ekledi Süha gözlüklerini düzelterek. “Eh, kurgu karakteri olsanız da insani egodan kaçamıyorsunuz… Fakat zamanla bunun pek rasyonel bir fikir olmadığını kabullendik.”

“Neden esas karakter olamayacağınızı düşündünüz ki?”

Deha iç çekti. “Eh, çünkü iki taneyiz. Üstelik tüm bunların bir kurgu olduğunun farkındayız. Bu da ikimizden birinin esas karakter olmadığını gösteriyor.”

“Ama siz de adaylardan birisiniz!” diye heyecanla devam etti Süha. “Hatta belki üçüncü adayımız bile olabilirsiniz.”

Gülnihal küçük, neşeli bir kahkaha attı. “İlk iki adayınızın kimler olduğunu öğrenebilir miyim?”

“Birinci adayımız Feza.” dedi Deha Dorsey tatsız bir durumdan söz eder gibi. Hafifçe yüzünü buruşturmayı da ihmal etmemişti. “Muhtemelen akraba torpili yaptığımızı düşüneceksiniz ama hayır, alakası yok. Küçük kardeşimizin bu kurgunun esas karakteri olduğunu düşünüyoruz çünkü kendisi tam bir mankafa.”

“İçler acısı türden.” diye ekledi Süha Dorsey. “Bu kadar zeki bir insanın bu kadar normal olabilmesi gerçek bir ucubelik örneği. Ortalama zekaya sahip biriymiş gibi etrafımızda gezinip bize bakıcılık yapıyor.”

“Ve bazı konularda hakikaten düşük zeka emareleri sergiliyor.” diye destek verdi Deha. “Mesela şu genç hanımın yarım saattir onu izlediğini fark etmedi bile. Bazen Feza’nın gerçek bir Dorsey olduğundan bile şüphe ediyoruz.”

Bunları söylerken başıyla balo salonunun diğer ucunu işaret etmişti. Gülnihal omzunun üstünden geriye bakınca şaşırmadan edemedi. Zira adamın gösterdiği yerde Arzu duruyordu. Elinde bitmek üzere olan kokteyliyle duvarın dibine sinmişti. Ara sıra masasına uzanma bahanesiyle kafasını duvarın kenarından uzatıyor, hemen yan masada cemiyetten birkaç adamla hararetli bir sohbeti yürüten Feza’ya kaçamak bakışlar atıyordu. Gülnihal kendini tutamayıp güldü.

“Bu gözleminizi Feza abiyle paylaşmazsınız, değil mi?” dedi yeniden adamlara dönerken. “Arzu çok utanır.”

“Beş dakika sonra unutmuş oluruz.” diyerek omuz silkti Deha. “Bu arada Feza’ya abi demenize şaşırdım. Onunla tanışıyor musunuz?”

Gülnihal ne diyeceğini bilemedi. Dorseylerin bir miktar hayattan kopuk olabileceklerini biliyordu ama her seferinde hayret etmekten kendini alamıyordu. Feza ile elbette tanışıyorlardı. Dorseyler onların aile dostuydu, ikizler genelde pek ortalıkta görünmezdi ama ailenin geri kalanıyla içli dışlı sayılırlardı.

“Kendisi abimin yakın arkadaşı olur.” diye onayladı. “Üstelik bu yıl İTÜ’de ders vermeye başladı. Ben de orada okuyorum zaten, bu dönem başladım.”

“Ah, çok mantıklı.” dedi Süha. “Bir ara ben de orada öğretim görevlisi olarak bulunmuştum sanırım. Geçmişte akademik heveslerim olmuştu.”

Gülnihal hafifçe tebessüm etti. “Kimyacıydınız, öyle değil mi?”

“Kuantum kimyası.” diyerek onayladı adam. “Kimyasalların moleküler titreşim frekanslarının beyindeki nöral devreleri rezonans koşullarında tetikleme mekanizması üzerine başarılı çalışmalar yürütüyorum.”

Düşmüş Melekler SenfonisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin