-21

15 5 0
                                    

Elimden geldiğince baş başa kalmaktan kaçındığım Alexander, birdenbire ortaya çıkıp karşıma oturuverdi.

Bir önceki akşam, en sonunda, sağlıklı olduğumda karar kılan Madam Mollea -bu onun için epey güç olmuştu- beni serbest bırakmış; kendimi çok yormamam şartıyla özgür olduğumu eklemişti. Ethan ile yarım kalan konuşmamızı tamamlayamamış olmam bir kenara, Alex ile beraber onca yolu tepmek ve Ravenclaw Ortak Salonu'nun olduğu güney kulesine gitmek zorunda kalmıştım. Neyse ki onunla konuşmaya hazır olmadığımı benim tek kelime etmeme kalmadan gözlemleyen Iona, birebir diyaloglardan kaçınmamda yardımcı olmuştu bana. Bu sayede akşamı zar zor da olsa atlatabilmiştim.

Saat henüz yeterince geç olmamasına rağmen yatakhaneme çıkıp uykuya dalmakta aceleci olmuştum — hâlbuki bir gram uykum yoktu. Arzuladığım şey; zaten hastane kanadında çoktan tüm gün yatmışken, biraz daha yatmak değildi. Alex'in davranışlarını anlamlandıramıyordum. İlk önce gelip, ağabeyim hakkında ne denli hassas olduğumu ve onun ölüm tarihinin yaklaşmakta olduğunu bilmesine rağmen kırıcı sözler sarf etmiş; ardından, hastane kanadında, endişeden dört dönmüştü çevremde. Buna kendisinin sebep olduğunu bile bile, âdeta aramızda her şey yolundaymış gibi yanımda kalmak istemişti. Daha sonra, sırf onunla yalnız kalmak yerine Ethan'la yalnız kalmayı yeğledim diye bana sinirlenmişti. Sanki buna hakkı vardı da!

Konuşmamız gerektiğinin farkındaydım. Elbette konuşmamız gerekiyordu! Ben, tüm o ağır sözleri hiç işitmemiş gibi davranamıyordum lakin küs de kalamazdık — zaten Alex de küs kalmak istiyormuş gibi görünmüyordu. Yıllarca birbirini kardeş bellemiş kuzenlerdik neticede. Bir şekilde, bu problem çözülmeliydi.  Sadece... Bilmiyordum, tek istediğim bu yüzleşmeyi biraz geciktirmekti sanırım. Neler yaşanacağı hakkında en ufak fikre sahip değildim. Daha da kabalaşır, şimdiye dek içinde tuttuğu başka şeyleri de sertçe yüzüme çarpar mıydı? Belki de duyacaklarım beni çoktan duyduklarımdan daha derin yaralayacaktı ve bir daha onu asla affedemeyecektim. Şu ana değin asla bu korkunç yüzünü görmediğim kuzenim, kendi doğrularını su yüzüne çıkaracaktı belki.

Sanırım her şeyden daha fazla korktuğum ihtimal, duyduklarımın hakikati yansıtmasıydı. Ya tüm suçlu bensem? Ettiği, edeceği tüm laflarda haklı olması olasılığı beni birkaç saatte dahi yiyip bitirivermişti. Şayet dediği gibi, aşmam gereken birkaç detayı abartıyorsam... Acınası bir depresiften ibaretsem... Ne yapardım bilmiyordum. Belki söyleyeceklerini duyan Iona ve Cynthia da, benim gibi biriyle arkadaşlıklarını sürdürmek istemezlerdi. Evet, uçuk bir ihtimal ve düşünceydi ama imkânsız değildi. Hiçbir şey imkânsız değildi. Zira benim en büyük imkânsızım, gerçek olmuştu. Beni asla bırakmayacağına yemin eden ağabeyim, parmaklarımın arasından kayıp gitmişti. Artık imkânsız, benim lügatimde anlamsız bir sözcükten ibaretti.

"Demetrica, konuşabilir miyiz?" diye sorarak düşüncelerimden yaka paça çıkardı Alex beni. Kaşlarım istemsizce çatılırken başımı kaldırıp etrafıma bakındım. Sabahleyin yatakhanede iken bana, bulamadığı birkaç kitabını aldıktan sonra arkamdan geleceğini söyleyen Iona; Gryffindorların kahvaltı masasında oturuyordu şimdi. Cynthia ile yan yana, ne tesadüf ki bizi görebilecekleri bir açıda oturmuş kahvaltılarını ediyorlardı. Homurdanmamak adına alt dudağımı ısırarak bakışlarımı yavru köpek bakışlarıyla suratımı inceleyen kuzenime çevirdim. Yüz ifadesi, bana "Aş artık." derken olduğu gibi sert değildi. O denli gergin görünmüyor, boncuk boncuk terlemiyordu da. Evet, alnı nemliydi ama sakin gibiydi. Omuz silktim. "Evet, tabii. Ne konuşacağız?"

Alexander, konuşmayı kabul etmemle bile yeteri kadar sevinmiş gibi görünüyordu. Ağzı kulaklarına varan bir gülümsemeyle atıldı ve benimkinin kopyası bir tondaki kumral saçlarını eliyle dağıttı. "Demetrica, lütfen bana soğuk davranma." diyerek başladı ve boş, altın kahvaltı tabaklarının üzerinden masadaki ellerime uzandı. Sıcacık, benimkinden daha büyük elleriyle ellerimi kavradığında rahatsızca kıpırdansam da ellerimi geri çekecek gücü bulamamıştım. Rahatsızlığımı fark etmemişçesine sardı soğuk ellerimi. "Gerçekten üzgünüm. Bak, ne düşünüyordum bilmiyorum tamam mı? Sadece zor bir gün geçiriyordum, gece doğru dürüst uyuyamamıştım. Dersler vesaire derken bunaldım ve sana patlayıverdim işte! Kesinlikle kastettiğim yahut daha evvel aklımdan geçirdiğim şeyler değildi söylediklerim."

𝐒𝐏𝐈𝐑𝐈𝐓𝐔𝐀𝐋, 𝘸𝘪𝘻𝘢𝘳𝘥𝘪𝘯𝘨 𝘸𝘰𝘳𝘭𝘥Where stories live. Discover now