18

986 153 161
                                    

Merhaba arkadaşlar :) Nasılsınız? Uzun zaman oldu değil mi? Bu kadar geciktirdiğim için üzgünüm. Umarım beni özlemişsinizdir çünkü ben sizi özledim. Aslında söylemek istediğim çok şey vardı ama hepsini unuttum. Bölümü kontrol etmedim eğer bir yanlışım olmuşsa şimdiden özür dilerim farkettiğim yerleri daha sonra düzelteceğim. Her zaman ki gibi içime sinen bir bölüm olmadı ama umarım beğenirsiniz.

Ve burada olmadığım süreçte yine de yanımda olan, sailor'u ve beni unutmayıp bekleyen herkese çok teşekkür ederim, sizi seviyorum. <3

Keyifli okumalar dilerim :)

Gökyüzü oldukça karanlık fakat bir o kadar da yıldızlı, okyanus ise oldukça derin ve dalgalarına yansıyan ay ışığını billur gibi yüzeyinde parlatıyordu. Karanlıkla bir silüet gibi gözüken uzak adaların dağları oldukça sessizdi. Kocaman okyanusta birbirini görmeyecek kadar uzak birliklerin mürettebatlarından çıkan ve rüzgara bağlı olarak hırçınlaşan derin sulardan başka hiçbir ses yoktu. Gemilerde yanan meşaleler ve ay ışığı haricinde hiçbir yerden en ufak ışık bile sezilmiyordu. Fakat görülmüyor diye yok sayılabilir miydi?

Derin suların içinde iki ayrı ateş parçası bir bütünü oluşturmuş birbirlerini cayır cayır yakıyorlardı.

Birleştikleri zaman böylesine parıldayan onlardan başka ne olabilirdi?

İki ruh yıllar sonra yeniden birbirini bulmuş ve ait olduğu yere dönen herkes gibi, her şey gibi zihinlerini yoran tüm gürültü dinmiş, birbirlerine kavuşmuş olmanın saadetiyle parıldıyorlardı.

Bu gece sanki yıldızlar onların kavuşmasını kutlamak için okyanusa inmişti.

Bir kaç saniye önce esmer olanın kucağında güvertenin kenarında oturuyorken, Jungkook neler olduğunu bile anlamadan kendini derin suların içinde bulmuştu.

Bedenini saran suyun soğukluğu bir kaç saniye irkilip titremesine sebep olsada üşüme hissi yerini güçlü kolların arasında karşı konulmaz bir arzuya bırakmıştı. Bu hisle birlikte belinden tutan kollara güvenmiş ve bir elini esmer olanın boynuna sarmış diğerini ise geniş omzuna koyarak Taehyung'a daha da sıkı sarılmıştı.

Suya atladıkları andan itibaren dudakları hiç ayrılmamıştı fakat Jungkook az önce yaptığı hareketle aralarında yükselen ateşin daha da harlanmasına sebep oldu. Bir kaç saniye önce üşüyen beyaz tenli çocuk şimdi yandığını hissediyordu.

Her ne kadar utanıyor olsa da bir daha böyle bir anı ne zaman yaşayabileceğini bilmiyordu. Belki bir kez daha, belki hiç. Bu yüzden bu duyguyu bastırmaya çalışıyordu çünkü bir ilki yaşıyordu ve Jungkook biliyordu.

İlkler kalırdı. İlkler her zaman iliklere kadar işler ve kalırdı.

Taehyung ise her ne kadar sakin görünüyor ve belli etmiyor olsa bile, kalbini göğüs kafesinde zar zor tutabiliyordu. Kollarının arasındaki minik bedeni yıllarca özlemişti. Şimdi onunla böylesine yakın olmak nefeslerini kesiyor, ölecek gibi hissettiriyordu.

Bu sırada birbirine kenetlenmiş iki beden okyanusun içinde yavaşça yukarıya doğru süzülmüş ve suyun yüzeyine ulaştıklarında esmer olan istemese de dudaklarını küçük olanın pembeliklerinden ayırmıştı.

Jungkook karşısında nefes nefese kalmış fakat kızarık yanaklarını gizlemek için alnını Taehyung'un alnına yaslamıştı. Sıcak nefesleri birbirlerinin dudaklarına çarparak geçiyor, ıslak yüzlerine vuran soğuk hava daha da yakınlaşmalarına sebep oluyordu.

İkiside gözlerini açmıyor, bu anın bir rüya olmasından korkuyorlardı. Hiç bitmemesini umarak ay ışığının yansıdığı karanlık suların içinde bir süre öylece soluklanıp birbirlerinde dinlendiler.

sailor | tkWhere stories live. Discover now