8

1.7K 205 222
                                    

Keyifli okumalar dilerim :)

Jungkook duyduğu isimle geçirdiği ufak öksürük krizinin ardından yeni yeni nefeslerini düzene koyarken esmer adam çoktan kendisine doğru dönmüş sırtına elini koyup hafifçe pat patladıktan sonra rahat nefes alabilmesi için bir kaç saniye büyük ellerini sırtında gezdirmişti. Beyaz tenli çocuğun biraz daha rahatlaması üzerine Taehyung masadaki suyu alarak Jungkook'un dudaklarına götürmüş bir kaç yudum su içmesini sağlamıştı. Sonrasında cebinden çıkardığı beyaz pamuklu mendille birlikte Jungkook'un ıslak dudaklarını silmek için uzanacak olduğunda aniden ne yaptığının ve üzerinde olan bakışların farkına vararak mendili sadece ona uzatmayı seçti.

Aslında üzerinde olan bakışlar umurunda değildi fakat çocuğu rahatsız etme ihtimalinden çekinmişti. Beyaz tenli çocuk elleri arasında tuttuğu mendille konuşacak kadar rahatladığı zaman kocaman açtığı gözleri ve şaşkın yüz ifadesiyle yeniden Taehyung'a dönmüştü. O sırada henüz batmadan önce yolcu gemisinde duydukları geldi aklına.

Jungkook hala kendi içinde Kim Taehyung'un gerçekliğini tartışıyordu.

Jungkook yolculuğunun üçüncü gününde geminin açık güvertesinde oturuyordu. Hava soğuktu fakat bugün önceki günler kadar rüzgarlı değildi. Yine de hava almaya ihtiyaç duyuyordu, geçirdiği günler kendisi için bir nevi alışma süreci olmuş, zaman geçtikçe yolculuğuyla meşgul olmaya başlamıştı. Düşünmek için bolca zamanı oluyordu fakat bulunduğu durumu zamanla kabulleniyor olduğu için negatif düşünceleri yerini daha sakin ve stabil bir ruh haline bırakmıştı. Hem okyanusun ortasında olumsuz düşüncelere sahip olmak pek mümkün olmuyordu. Gözünün alabildiğine kadar gördüğü masmavi dalgalar adeta içinde bir sağa bir sola sallanıyor, güneşin dalgalar üzerinde bıraktığı parıltılar gözünü alıyordu ve bunları düşünmek yüzünde ufak bir tebessüme sebep oluyordu.

Jungkook açık güvertede bulunmayı sevdiğini farketti, hava sıcaklığı düşük olduğu için gökyüzü maviden ziyade puslu bir beyaza sahipti fakat buna rağmen güneşin ve bulutların hareketlerini izlemek fazlasıyla hoşuna gidiyordu. Bazen güvertenin kenarında yürüyor, okyanusa daha yakından bakıyordu. Eğildiği zaman suyun yüzeyine yansıyan dalgalı yansımasına güldü, komik gözüküyordu. Uzaklara baktığında bazen zıplayan balıkları görüyor içini kıpır kıpır bir heyecan kaplıyordu. Geçirdiği bir kaç günde yunus balıklarını bile görmüştü. Bir dünyada aslında ne kadar çok dünya var diye düşündü.

Yeniden açık güvertenin iç kısmına döndüğünde güneşin ağır ağır batıyor olduğunu gördü. Gündoğumu ve günbatımı okyanusta paha biçilmez bir görüntü lezzeti sunuyordu. İçinde ne kadar sıkıntı olursa olsun bu manzaraların verdiği ferahlık ve uçsuz bucaksız hisleri Jungkook göz ardı edemiyordu. İnsanı iyileştiren ve önünde kocaman bir dünyanın olduğunu kanıtlayan bir tarafı vardı. Bazen hafif rüzgarlar esiyor, henüz yeni kısalttığı ama normal sayılabilecek uzunluktaki saçlarının arasından geçiyordu. Jungkook ilk kez çıktığı bu gemi yolculuğunu sevmişti. Başta hüzünlü ve karışık duygular içerisinde de olsa anı yaşamaya karar vermişti ve şu an bulunduğu yerden oldukça memnundu.

Güvertede bir kaç insan ve yalnızca gemide ki görevliler vardı. Gün batmaya yakın olduğundan diğer yolcular güverteden inmiş, kendi kamaralarına çekilmişlerdi. Yakınlardan gelen konuşma sesleriyle Jungkook düşüncelerinden sıyrılmış ve gelen sese odaklanmıştı. İki adam sohbet ediyordu, bu kadar çabuk kaynaşmış olabilmelerine oldukça şaşırmıştı. Elbette selam verdiği ve tanıştığı bir kaç kişi olmuştu fakat henüz sohbet edecek kadar yakınlaşamamıştı kimseyle. Aslında konuşacak birinin olması iyi olabilirdi, zaman geçtikçe bu koca maviliğin ortasında canı sıkılıyordu. Yeniden sesleri gelen iki adama odaklandı. Onları dinlemek yanlış olur muydu bilmiyordu fakat konuştukları konu ilgisini çekmişti. Özel değilse çokta problem olmaz diye düşündü. Hem kim bir kaç gündür tanıdığı biriyle özel bir şey konuşurdu ki?

sailor | tkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin