10

1.5K 209 226
                                    

Merhabaa :) Nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Öylesine denemek istediğim kurguda 10. bölüme geldim. Destek olanlara ve vakit ayıranlara çok teşekkür ederim <3 Bazı yerlerde betimlemeyi biraz uzatıyormuşum gibi hissediyorum fakat sildiğim zamanda eksik hissediyorum sürekli yazıp yazıp siliyorum ve asla içime sinmiyor ne yapacağımı bilmiyorum. Sizce nasıl gidiyor? Düşüncelerinizi benimle paylaşırsanız sevinirim. Ve yorum yaparsanız beni çok mutlu edersiniz çünkü okurken gerçekten çok mutlu oluyorum ve tepkilerinizi merak ediyorum. Umarım beğenirsiniz.

Keyifli okumalar dilerim :)

"İş haricinde sizi konuşturmak ne kadar zor Kaptan Kim."

Park Bogum gemiye gelişinin ardından bir kaç saat sonra kaptanın kamarasına gelmişti. Yıllardır olduğu gibi yeniden şansını deniyordu. Bir saplantı haline gelen bu ilgi gittikçe büyüyor ve elde edemiyor olmanın hırsı her geçen saniye ruhunu sarıyordu. İçten içe beslediği düşmanlık ve gösterdiği dostça tavırlar sürekli birbirine tezat bir şekilde kesişiyor ve zaten çokta sağlıklı olmayan zihnini takıntılı bir mücadeleye sürüklüyordu.

"Belki de konuşacak bir şeyimiz yoktur Park. Neticede sen yalnızca emrim altında olan bir denizcisin. Bense bir kaptanım. Yalnızca misafirliğini bilip, geminin bakımı bitene kadar başka bir yerde oyalanamaz mısın?" dedi Taehyung. Bogum kalçasını kamarada bulunan masaya yaslamış karşısında oturan Taehyung'a bakarak keyifle gülümsedi. Bu gülümseme küçümsenmiş olmanın ezik duygusunu saklamak içindi.

"Hiç değişmiyorsunuz, fakat oldukça da değişmişsiniz." dedi Bogum. Fakat Taehyung'tan cevap alamadı. Kaptan Kim elinde bulunan kutuyu karıştırıyor, içinde bir şeyler arıyor gibi gözüküyordu. Bogum'un gözleri esmerin üzerinde dolaşıyordu fakat onun varlığı esmer olanın umurunda bile değildi bu yüzden sınırlarını biraz daha zorladı.

"Merak ettiğim benim yıllardır sağlayamadığım değişimi genç bir çocuğa karşı nasıl da zahmetsiz bir şekilde gösteriyor olduğunuz."

"Ne saçmalıyorsun Park?" dedi Taehyung. Sinirlenmeye başlıyordu. Bogum Jungkook'tan bahsediyordu fakat Taehyung onun ismini dahi başka dudaklar arasından sakınmak istiyordu. Jungkook'u yalnızca kendisi fark etmeliydi. Yalnızca o bakmalı ve yalnızca o görmeliydi. İsmini dahi yalnızca kendisi söyleyebilmeliydi.

"Birine kendi isteğinizle dokunuyordunuz. Bana cevap dahi vermezken ona cümleleri sıralıyordunuz. Ben acımasızlığınızdan başka bir şey göremezken, ona merhametle bakıyordunuz. Bunları gördüm, bizzat şahit oldum. Onda bulduğunuz, bende olmayan nedir Kaptan Kim? Kim bu çocuk?" dedi Bogum. Taehyung'un Jungkook'a olan hassasiyeti gözünden kaçmamıştı. Yıllardır elde etmeye çalıştığı adam bir çocuk tarafından nasıl bu kadar kolay elde edilebilirdi? Bunun üzerine Taehyung elindeki kutunun kenarlarını sıkarak sinirli bir şekilde güldü.

Çünkü sen Jungkook değilsin Park. Gözlerinde yıldızlar taşımıyorsun. Bakışların bir evreni barındırmıyor içinde. Benliğinde masumiyet bulundurmuyorsun. Ellerin onun beyaz elleri kadar yakışmıyor benim avuçlarım arasına. Sardığım küçük bedenin titrek atan kalbi dahi benim koca bedenimi sarsıyorken, senin rüzgarın bile esmez bende. Onun güzel ruhuyla asla benzer değilsin. Onun eşsizliğiyle senin sıradanlığını karşılaştırmak bile onun güzelliğine saygısızlık olur. Zira sen asla bir Jungkook olamazsın. Kimse olamaz.

Hem kamelyalar, ona yakıştığı gibi yakışmaz kimseye.

Bunları Bogum'a söylemeyi ne kadar isterdi Taehyung. Fakat yapabileceği en akılsızca şey bu olurdu. Bu sözler ufaklığını tehlikeye atmaktan başka hiçbir işe yaramazdı. Bu yüzden içinden geçenleri bir kenara bırakıp oldukça ifadesiz bir şekilde konuşmaya devam etti.

sailor | tkWhere stories live. Discover now