19. Bölüm

Mulai dari awal
                                    

''Bu kadar derin düşüncelere daldıran kişi ben miyim?'' duyduğum sesle korkuyla irkildim. Sese döndüm. Adam dağılmış suratıyla bana bakıyordu.

''Ne münasebet!'' dedim telaşla. Yan gözle ona bakıyordum. Beklediği cevap buymuş gibi gülerek ellerini cebine soktu. Bakışları boş koridordaydı. ''Senin burada olmaman gerek! Cerrahi asistanın nasıl izin verdi? Yoksa sen de psikiyatr katında not defterini mi unuttun?'' dedim imalı şekilde. Cümlemle bana döndü. Bakışlarımı kaçırdım.

''Hayır, bir arkadaşımın kardeşinden dayak yedim, sonra kızlar tuvaletinde kız voleybol takımından ikinci kez dayak yiyerek suratım tanınmayacak hale geldi. Sadece ortalıkta dikkat çekmeden gezmeme izin var. Eğitimim aksadı.'' Dediğinde derin bir nefes aldım suçluluk psikolojisiyle.

''Özür dilerim...'' diye mırıldandım. Bu onun beklediği biranmış gibi durdu. O durunca ben de durdum. Acelem yokmuş gibi ona ayak uyduruyordum.

''Özrünü kabul edemem. Tabii...'' derken etrafına bakındı. ''Benimle yemeğe çıkmazsan.'' Dediğinde şaşkınca gözlerim büyüdü. Fırsatçıydı!

''Fırsatçı!'' düşüncemi yüzüne de söyledim. Dün gece onu ziyaret ettiğimde onunla yemek yemiştim. Bu işi fırsata çevirmesi çok çirkindi.

''Sadece güzel bir yemek ve ortam daha iyi olur özür için.'' Dediğinde ona baktım. İnatla bana bakıyordu. O an çaktı. Onun için hazırlanmamı, onun için giyinmemi istiyordu. Sadece onun için hareket etmemi istiyordu. Gözlerimi devirdim. Tek kelime etmeden yürümeye başladım. Koridorun sonundaki odaya artık dosyaları götürmem lazımdı. Bir iki adım sonra peşimden gelen ayak sesleri geldi. Yanımda varlığını hissettim. Adımlarımı hızlandırdım. ''Sadece bir yemek.'' Dedi. Israr sadece beden dilinden değil ses tonundan da hissediliyordu. Hızlandım. Sadece bir kapı uzaklığındaydı Mr. Brown'un odası.

Elimi kapı kulpuna uzattım. Diğer koluma bir el dolandı. Ben kapı kulpunu tutuyordum. EL de benim kolumu tutuyordu. Omzumun üzerinden dönüp baktım.

''Sadece yemek.'' Dedi. Ben cümlesine veya ısrarına takılmadım. Bakışlarım kolumdaki eline indi. O da bunu fark etti. Biliyordum. Geri çekmedi. Çekmek için hamle yaptım ama daha çok sıktı.

''Bırak!'' dedim dişlerimin arasından.

''Yemek!'' dedi. İnatla. Çekmek için hamle yaptım. Başarılı olamayınca gözlerimi kapattım. Tüm gücümü topladım. O an hata yaptım. Daha fazla güç kazanmak için kapı kulpuna yüklendim. Gücümle çekince Adam'ın elinden kurtuldum ama dengemi kaybettim yüklendiğim kapı kulpu açıldı. Ben içeri uçarken –sırt üstü uçarken- tek gördüğüm Adam'ın şaşırmış suratı ve öne atılıp beni yakalamaya çalışan eli, tavandı. Sırt üstü düşüşüm odadaki tek sesi de kesti. Ölüm sessizliği hakim oldu. Canım acımıştı. Bu öldürecek bir acı değildi. Yarım dakika olayı anlamaya çalıştım. Hafifçe doğruldum. Ben bir dansçıydım, jimnastikle uğraşıyordum düşmeye alışıktım. Olayı anlamak daha zordu. Etrafa saçılmış kağıtlara baktım. Boş elime...

''Ama...'' dedim. İsyanın amasıydı. Elimdeki dosya dağılmıştı. Daha kötüsü... Hızla dizlerimin üzerinde arkamı döndüm. MR. Brown'un ne tepki vermesi gerektiğini çözemediğim suratıyla karşılaştım. Ekranını göremediğim bilgisayarın ekranında hastası olduğuna emindim. Derin bir nefes aldım, yutkundum. ''Dosyanızı getirmiştim.''

''Görüyorum.'' Derken gözlüğünü çıkardı. Camını temizlemeye başladı. Ben de yerdeki kağıtları toplamak için hamle yaptığımda kağıtlar yoktu. Omzumun üzerinden uzatılan dosyayla bir kez daha korktum. Kafamı omzumun üzerinden çevirdiğimde Adam ifadesizce –dağılmış surattaki hiçbir ifadeyi anlayamazdım.- bana bakıyordu. Tek kelime etmedim. Önüme dönüp dosyayı alıp ayağa kalktım. Dosyayı masaya bırakıp geri çekildim.

''Mr. Brown iyi misiniz? Odadaki herke iyi mi?'' eğlenen bir ses duyuldu. Odadaki birine ait değildi. Mr. Brown'un hastası olmalıydı.

''Evet, evet herkes iyi! Fazla iyi!'' Mr. Brown gözlüğünü taktı ve son cümlesine bana sinirle bakıp söyledi. Başımla selam verip hızla arkamı dönüp odadan çıktım. Kapıyı yavaşça kapattım.

''Mezun olmayı unut, yüksek lisans yok, profesör olmak yok!'' diye kendi kendime söylendim. Mr. Brown taktığı insana ömrünü zehir etmeden bırakmazdı.

''Bu senin için sorun olmaz...'' Adam'ın sesiyle tepki vermedim. Onu suçlamak istemiyordum. Ben zaten sorunlu biriydim. Asla sessiz kalmayan haksızlığa her zaman ses çıkarmaya ant içmiş biriydim. Adam ile bu durum farklı bir duruma dönüşmüştü. ''Greenwood ailesi için hiçbir şey zor değil.''

''Bu muydu her şey?'' dedim ona dönerek. Tüm mesele ailemdi demek. Alayla güldüm. ''Her şey bu ise sana ailemizin en büyük sırrını vereyim mi?'' Gözünde parlayan merakı gördüm. Alaycı gülüşüm daha çok arttı. Yavaşça ona yaklaştım. Tam karşısında durdum. Duruşumu dikleştirdim. ''Kendi emeğinle kazandığın saygın yoksa hiçsindir!'' dedemin bana her defasında tekrar ettiği bu cümleyi günün birinde bu kadar gururla yüksek sesle söyleyeceğim aklıma gelmezdi. İçimde yükselen özlem gururla karışında dedemin neden iyi eğitim alıp kendimizi, sosyal hayatımızı bu cümle üzerine şekillendirdiğini anlamıştım. Bunu anlamam 22 yaşımı almıştı. Adam ne diyeceğini bilemez şekilde bana bakarken alaycı gülüşümü abartarak gözüne sokarak dönerek koridorda ilerlemeye başladım. Bazı şeylerin farkına varmanın verdiği o tuhaf şokla koridorda yürüdüm...

Diğer hikayelerimi profilimde bulabilirsiniz...

İnstagram: Eva_Wattpad

Eva; Gelecek UmutturTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang