Bölüm 3: The Feels

210 29 68
                                    

"Hisler"


Han Jisung giyinme odasındaki boydan aynada dökümlü duran mat krep kumaş siyah gömleğinin üzerine dumanlı gri yeleğini giyiyordu. Düğmeler tek tek iliklendikçe Han Jisung daha çok kaptırdı kendini, bakışları dalıyordu geceki anıları canlandırıyordu tekrar ve tekrar kafasında.

Acaba ne demek istedi?
Diyordu. Kendi kafasında Kadının cümlelerini başa sarıyordu. Epey bol krep kumaş pantolonunun düğme ve fermuarını kapattı. Yüksel bel sayılırdı pantolonu, ince belini sarıyor gri yeleğinin uçları birkaç parmak üzerine iniyordu pantolon kemerinin, ve tabi ince siyah bir kemer geçirdi beline.

Dolgu topuk klasik Mary Jeans tipi ayakkabıları boyunu kaldırıyor kumaşın yere sürtünmesine 2 santim fark ile engel oluyordu. Ayakkabılarındaki ve kemer tokasındaki gümüş detaylar eşleşiyordu. Jisung, derken çenesini okşamıştı oğlunun, gece karası elleri öyle görünmese de ona karşı çok yumuşaktı. "Uyandığın günün senin için önemli olacağına dair bir his var içimde. Bir şey yakında kapını çalabilir. Dikkatli ol çocuğum."

Jisung hep tetikte ve hazırlıklıdır, ebeveynlerinden de öğrendiği buydu. İçine öyle işlemişti ki; her şeye hazır olması gerektiği düşüncesi onu boğuyordu zaman zaman. Bilinmezliklerden nefret ederdi. Net olmayan her şeyden. Bundan sebeptir ki kendini muhattap olacağı her şeyi detayına dek araştırırken buluyordu. Dahası kendini içine atıyordu.

Beni biliyor, neden böyle söyledi ki şimdi.

Jisung kendini düşüncelerinde kaybederken aklına onun bu tedbirciliğinden uzak Hyunjin'in eleştirileri geldi. Ona laf arası söz vermişti bir gün -en azından adamın dediği buydu- Bu meçhul sözden sebeptir Jin ara ara Jisung'u "sürpriz" şeyşerin içine sürüklüyordu, "Bu bambaşka bir heyecan!" Derdi arkadaşının rahatsız olduğu durumlara.

Ardından Jisung kafasını kaldırarak aynadaki haline yandan bir sırıtma ekleyerek puslu makyajını yapmaya döndü. Dün. Şu yeni tasarımcının görünüşünü aratmamıştı. "Sürpriz" Olacaktı ya kendine. Kafasını iki yana salladı. Hwang Hyunjin nasıl da ruhuna girmişti. Sirenlerden arkadaş mı olurdu yahu!

Kahve ombreli küllü sarı saçlar, pusulu koyu bir göz makyajı, koyu bordo kırmızı arası ruj üzerine ıslak görünümlü bir patlatıcı. Dalgalı ensesinden aşağı uzanan saçlarını kulağının arkasına tarayıp gümüş küpeleri ile takım kolyesini ve yine gümüş yüzüklerini takarak uzun siyah trençkotunu omuzuna atıp aynada kendine baktı. Her şeye hazırdı bu gece. Hah! Onu ne korkutabilirdi ki!
______________________

Jeongin dikiz aynasından büyüğüne baktı. Hala dudaklarını hızla hareket ettirip fısıldamaya devam ediyordu. Arada bir göz bile deviriyordu kollarını önünde çaprazlayıp arkasına yaslandığı yerde. Jeongin bir şey demeden sürmeye devam etti konumu verilen restoranın önünde ön kapısını kapamayacak şekilde durdurdu arabayı.

"Bitmedi mi?"
"Hayır, deli gibi alarm veriyor. Evet sensin deli. Tamam görürüm günümü!"

Dikiz aynasındaki büyüğü acı kahve sacları, hafif bordo ile gölgelendirdiği toz pembe farı, koyu doğal tonunu tutturduğu yalnız daha ıslak bir parlaklık katmış nemlendiricisi, çekici suratı bir yana her şeyi ile harika görünüyorken birileri onun böylesi kendi kendine konuştuğunu görse kesinlikle deli olduğunu düşünürdü. Hayır, aslında, sadece kafasından çıkmayan şeytanlar vardı.

"Vardık mı? Jeongin? Jeongin sana diyorum!?" Jeongin aynada görüntüsüne bakakalmış halde dalmıştı. "Evet, evet. Verdikleri adres burası." Demişti kendine gelmenin telaşı ile. "Başa çıkabikecek misin? Senin uzun zamandır böyle zorladığını görmedim."

Lilith, minsungTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang