45

6K 342 165
                                    

Uykusuzluktan ağrımaya başlayan gözlerimi sıkıca kapatıp bir iki saniye bekledikten sonra açtığımda ağrım kısa süreli olsa da geçmişti. Oturduğum masada tek başıma kitap okumaya çalışıyordum, sadece çalışmakla kalıyorum çünkü şu an gözlerimin yapmak istediği tek eylem kapanıp uzun bir süre açılmamaktı.

Okuyamayacağımı anladığımda sıkıntıyla oflayarak kitabımı kapattım ve önümdeki kahvemden bir yudum alıp içinde bulunduğum kafeyi kısaca gözden geçirdim. Her İtalya'ya geldiğimde asla uğramadan geçmediğim bir kafeydi. Anlam kazanması adına hiçbir şey yaşanmamasına rağmen nedense benim açımdan anlamlı bir yerdi ve her zaman tek başıma gelip bir iki saat kitap okuyarak zaman geçirirdim.

Ve evet, İtalya'daydım.

Babamla olan konuşmamızın üzerinden yaklaşık dört hafta geçmişti ve dediğimi yaparak İtalya'ya annemin yanına gelmiştim. Babam ilk önce bu isteğime pek sıcak bakmasa da sonrasında bir değişikliğe ve anneme ihtiyacım olduğunu anlayınca ilk uçakla buraya gelmemi sağlamış, yine benim isteğim üzerine okulumu bir yıllığına dondurmuştu.

Okuluma burada devam etmem eğitim hayatım adına güzel bir gelişme olurdu, üstelik buradaki okulların eğitim koşulları daha iyi ve elverişliydi ama üç-dört ay sonra Türkiye'ye dönme planlarım varken kaydımı buraya aldırıp kalma süremi daha da uzatmak istemiyordum.

Bir anda telefonumun çalmasıyla irkilerek düşüncelerimden sıyrıldım, o kadar dalmıştım ki zil sesine olması gerekenden fazla tepki vermiştim.

Arayana baktığımda Elio olduğunu görünce direkt elime alıp açtım.

Elio, burada yani İtalya'daki en iyi arkadaşım.

"Efendim?"

Karşı taraftan gelen hışırtıların ardından yeni uyandığını fazlasıyla belli eden o sesi kulaklarıma ulaştığında gülümsedim.

"Neredesin? Bugün evi temizlemek için kadınlar gelecekmiş annem beni evden kovuyor, sanki ben evdeyken temizleyemezlermiş gibi." 

Ufak çaplı sitemi beni güldürürken bir yandan da masadaki kitabımı ve bitmiş olan kahvemin kartonunu alıp kafeden çıkmak üzere ayaklandım.

"Şimdi kafeden çıktım eve geçeceğim, istersen bize gel istersen başka bir yere gidelim."

"Hiç dışarda dolaşacak keyfim yok size geleyim en iyisi, evde takılırız."

"Tamam o zaman evde görüşürüz."

"Görüşürüz, on beş dakikaya ordayım."

Onaylayan bir mırıltı çıkardıktan sonra konuşmayı sonlandırmak adına kırmızı tuşa basıp telefonu kapatarak cebime koydum. Onunla konuşurken çoktan kafeden çıkmış eve doğru yol almıştım bile.

Adımlarımı hızlandırıp kafenin olduğu sokağın bir arka sokağına girdiğimde oldukça işlek bir sokak olmasından dolayı günün erken saatleri olmasına rağmen etraf oldukça kalabalıktı.

Gözlerimi rastgele insanlarda gezdirirken gördüğüm görüntüyle duraksadım. Çift oldukları fazlasıyla belli olan iki erkek yolun kenarındaki yüksek kaldırımda el ele oturmuş gülüşerek bir şeyler konuşuyorlardı.

Bu görüntü, uzun bir süre boyunca düşünmemek adına rafa kaldırdığım anıların zihnime tekrar dolmasını sağladığında yolun ortasında öylece durdum.

Adımlarımı devam ettirmek istesemde yapamıyordum, bu ülkeye geldiğim ilk haftadan sonra onu düşünmemeye yemin etmiş ve her aklıma geldiğinde bir şekilde kafamı dağıtmayı başarmıştım. Ama şimdi karşımdaki bu manzara beni alıp tekrar o çıkmaza sürüklemeye çalışıyor, şu anda donakaldığım yola çöküp hıçkıra hıçkıra ağlamam için davetiye gönderiyordu.

Bu dürtüye engel olmaya çalışırken arkamdan gelen darbeyle ileri savrulduğumda deminden beri hareket ettirmeye çalıştığım ayaklarım sonunda bir işe yarayıp dengemi sağlamama yardımcı oldular.

Kendimi toparladığımda omuzuma çarpan kişi "Kusura bakmayın." diyerek bir cevap bile vermemi beklemeden hızla yoluna devam ettiğinde pek umursamadan az önce bakakaldığım kişilere tekrar bakarsam oturup ağlayacağımı bildiğim için kafamı o tarafa çevirmeden direkt eve doğru ilerlemeye başladım.

Düşünmekten kaçındığım her şey birer birer aklıma nüfuz ederken elimi kaldırıp kafama hafifçe iki kere vurdum.

"Düşünme, düşünme."

İstemiyorum seni anlamıyor musun?

Beynime bomba gibi düşen o cümle gözlerimin dolmasına sebep olunca adımlarımı neredeyse koşacak raddeye kadar hızlandırdım ve derin nefesler alıp sakinleşmeye çalıştım.

Bir ay olmuştu, tam bir ay. Her bir cümlesinin etkisi hâlâ üzerimdeyken anneme hiçbir şey çaktırmamaya, kafamı dağıtmaya ve olanları yok sayarak hayatımı bir şekilde düzene sokmaya çalıştığım koca bir ay.

Bunlarda biraz da olsa başarılı olmuşken, en azından onun gün içerisinde aklıma gelmemesini sağlamışken bir anda gördüğüm küçük bir görüntünün tekrar aynı şeyleri yaşamama neden olmasına izin vermeyecektim.

Bu yüzden yanaklarımdaki yaşları silip sokağına girdiğim evimize doğru emin adımlar attım. Unutacaktım, ne olursa olsun unutup o sanki hiç var olmamış gibi hayatıma devam edecektim.

O da ne bok yerse yesindi.

Evin önüne ulaştığımda cebimdeki anahtarımı çıkarıp kapıyı açarak hızla içeri girdim. Annem sabah erkenden işe gittiği için ev bomboştu.

Üzerimdeki ceketi vestiyere astıktan sonra ayakkabılarımı da çıkarıp kenara koydum ve direkt salona geçtim.

Koltuğa oturduktan sonra televizyonu açmayı es geçerek saate bakmak için cebimdeki telefonumu çıkardığımda ekrandaki kayıtlı olmayan ama ezbere bildiğim numarayı görünce ellerimin titremeye başlamasını önemsemeden hızla mesajını okudum.

05**: Ne zaman döneceksin?

Bölüm sonu.

Hocam |BxB Texting Where stories live. Discover now