Melek parmağından yüzüğü çıkarıp Fatih'in avuçlarına bıraktı.

Oysa bir zamanlar mutlulukla bu yüzüğü takmıştı. Ama şimdi ait olduğu kişinin avuçlarına ona getirdiği acılarla beraber bıraktı. Melek yalnızlığına yürümeye başladı. Yağmur tenine her dokunduğunda hıçkırıklarını hiç tutamadı. Kimsesizliğini yüzüne vuran eve geldi. Perdeleri kapamıştı. Melek ikinci defa kendini karanlığa hapsetti. Mutsuzluğunda boğuldu acıya yenilmiş yüreği. Gözyaşları yanağını yaktıkça ''Babam...'' diyerek hıçkırdı. Babasına yıllar önce aldığı kırmızı montu ellerine aldığında burnuna bastırdı. Babasına ait kokuyu hissetmek istedi. Ama olmadı. Günler önce yıkadığı için kendine kızdı Melek.  Çünkü gidenler yanlarında kokularını da götürmüştü. Onlardan bize kalan sadece anılardı...

''Neden yıkadım ki? Ah babam... Şimdi senin kokunu içime çekerdim.''

Melek kaybettiklerinin ardında ağlamakla meşguldü. Öyle ki Demir onu görmekten vazgeçmişti.  Murat'a ''Onu takip etmeyi bırakıyoruz. Artık Melek ile hesabımız bitti.'' Dedi.

Gözleri yağmurun dokunduğu yeryüzündeydi. Pencereyi açıp mis kokuyu içine çekerken yağmurda ağlayan kahve gözleri anımsadı. Ruhunu inciten o anı,  hayatını çoktan değiştirmişti.

İKİ HAFTA SONRA

Melek kayıptı. Günlerce Demir onu hiç görmedi. Belki de uzun zamandan sonra ilk kez bu kadar çok ayrı kalmışlardı. Demir düşmanı da olsa çok alışmıştı Melek'e. Onun kızdığında söyleyemese de kaşlarındaki hareketlilik, gözlerinde ki ışıltı, gülümsediğinde dudaklarında yer bulan kıvrım sanki tüm bunları beynine kazımıştı Demir. Melek'e ait ne varsa hepsini biliyordu. Bakışlarındaki anlamı, endişelendiği ya da korktuğu anda gözlerindeki cansızlığı, gözyaşlarının yanağına inci gibi parlayarak süzüldüğünü hepsini biliyordu. Demir daldığı düşüncelerden çıkarken çoktan ofisindeydi. Tavanla bakışmaya devam ederken kalbine kocaman bir ağrı oturdu. Demir nefes alamadı o an. Sanki biri gidiyordu. Biri kayboluyordu hayatından. Endişe ile ayaklanıp ''Murat, Melek nerede?'' dedi. Murat şaşkınca bakıp ''Efendim bilmiyorum.'' Dedi.

''Nasıl bilmezsin?''

''Efendim, takibi bırak demiştiniz.''

''Kahretsin. Tamam, ben bulurum.''

Demir koşarak çıktı ofisten. Siyah arabasına bindiğinde adresi Melek'in elinden aldığı pastaneydi.

Melek yalnızlığının soğukluğunda hiç üşümez miydi? Üşüyordu Melek. Kimsesizliğin karanlık, soğuk odalarında üşüyordu. Umutsuzluğun kısıtladığı küçük hayatında nefes almaya çalışıyordu. Ama hiçbir şey o kadar kolay değildi. Ondan alınan hayat çaldığı günahlarıyla yüzüne vuruyordu. Sevdiklerinin puslu anılarına yağmurda ıslanan bedeniyle sarıldı. İçindeki boşluklara çarptıkça da ağladı. Ağlamaktan yüreği yoruluncaya, ardından bayılana kadar...

Demir kalbindeki acıya yenilmişti. Arabayı kullanabildiği kadar hızlı kullanıyordu. Gökyüzü yorgun bir sessizliğe ait olurken onu bozmaya çalışan ses Demir'in çaresiz haykırışıydı.

''Yedek sürücü! Yedek sürücü neredesin? ''

Pastanenin kapısını gürültü ile aralayıp karanlığa adımladı Demir. Karanlığa alışan kahve gözleri ile etrafa bakındı. Ama Melek yoktu. Göremedi yıkılan yaralı bedeni. Birkaç adım sonra çarptığı bedene korkuyla baktı. Eğilip Melek'in bedeninin yarısını kollarına aldı. Melek'i her sarstığında daha da korktu Demir. Ona cevap vermeyen, her zaman buğulu bakan gözleri görmek istedi. Gözleri dolarken Melek'i kolları arasına alıp pastaneden çıktı.  Arabasını bıraktığı yerde göremeyince beyninden vurulmuştu. Sanki her şey onlara karşıydı. Sanki Melek bir karadeliğe yakalanmıştı. Savruldukça savruluyor, yaralandıkça yaralanıyordu. Öyle ki kara boşlukta kendi benliğinden uzaklaşıyordu. Duyduğu sesi algılayamıyor, gözlerini açamıyordu. Ama üşüyen kalbi onu saran kollarda çoktan ısınmıştı.

Demir Melek'i bin bir zorlukla sırtına aldı. Hızlı adımlarla hastaneye yöneldi. Melek'in güzel kokusu her burnuna geldiğinde çoktan yaralı kalbini fethediyordu. Demir dolan gözlerini daha fazla saklayamadı. Yanağına akıttı kan dokunan yaşları. Titreyen sesi ile ''Etme bunu, bana bunu yapma Melek. Sakın öleyim deme! Duydun mu beni? Sakın!'' diye mırıldandı.

Hastanenin soğuk koridorunda bağırdı Demir.

''Doktor! Doktor nerede?''

Gideni geri getirmek, gitmek üzere olanı engellemek içindi bu çağırışları. Ona acildeki sedye gösterilirken Doktor yardımıyla Melek'i sedyeye bıraktı. İlk yardım yapılırken Demir bir an olsun gitmedi Melek'ten. Bir an olsun gözlerini ayırmadı solmuş teninden. Bir an olsun kaçmadı Demir. Zeynep'te kaçtığı gibi kaçmadı bu kez...

Demir endişeli gözleri ile doktora baktı.

''Doktor neyi var? Hı söyleyin bana?''

''Sakin olun lütfen. Elimizden geleni yapıyoruz. ''

Bu sözler Demir'in yüreğinde ki korkuyu söküp atamamıştı. Melek kaybettiklerinin acı yüküyle kayboldu. Tüm yalanların içinde, tüm sırların gizeminde kayboldu. Gözlerini araladığında gördüğü sadece beyazlıktı. Sonsuz bir beyazlık...

 Yeniden gözlerini kapadı Melek. 

Oysa saatlerce onu bekleyen Demir'in elinde ki beyaz mendildi gördüğü. Demir terini silerken açılan gözlerin önüne getirdi mendili. O an görünmek istemedi. Düşmanım dediği, canını acıtmak istediği kadını böyle sarıp sarmaladığını o kadında dâhil kimse bilmesin istedi. Doktordan korkulacak bir şeyin olmadığını, Melek'in yorgunluk ve üzgünlükten bu halde olduğunu, hiçbir şey yemediğini öğrendiğinde sıkıntıyla nefes aldı Demir. Ne yapacağını bilmeden hastaneden ayrıldı. Murat'ın şaşkın bakışları karşısında arabaya bindi. Sıkıntılı haline gülümseyen Murat'tı. Çünkü bir tek o görüyordu ilerisini. Çünkü bir tek o tahmin ediyordu ayrılmaz ikiliyi...

''Demir bey, iyi misiniz?''

''İyiyim. Hadi sür.''

''Peki efendim.''

''Bundan sonra Melek'i yeniden takip ediyoruz. Nerede kalıyor? Ne yapıyor? Hepsini bilmeliyim.''

''Peki efendim.''

Fatih borçlarını ödeyemiyordu. Artık ona savcılık yetmediği gibi, ailesini ihtiyaçlarını bir türlü karşılayamamak ağır geliyordu. Oysa Melek iki aileye ne de güzel yetişirdi. Gecesini gündüzünü onlar için feda etmişti. Fatih yeni tekliflerin gözünü karartmasıyla vazgeçti ilkelerinden. Dürüstlük, eşitlik, yalansız bir hayat derdindeyken para unutturdu hepsini. Yalanlara, eşitsizliğe, adaletsizliğe ışık tuttu o. Melek'in onca yıllık emeklerine yazık etti. 

SIR (ACI AŞK...)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora