9. Bölüm

294 23 4
                                    

****

''Baba gitme... Ne olur gitme baba. Beni bırakma!''

Fatih'in onun sevgisini hak etmediğini keşke bir zamanlar bilseydi Melek. Belki de bu kadar büyük acılar çekmezdi. Belki de bu kadar büyük çırpınışlar yaşamazdı. Belki de gidenlerin ardında gözü yaşlı, çaresiz, yaralı kalmazdı. Güneşinin batıp bir daha asla doğmayacağını keşke bilseydi Melek...

*********  

Melek'in kalbi parça parça olmuştu. Artık gerçekten koca dünyada yapayalnız kalmıştı. Kimsesizdi kahve gözler. Melek'in anladığı bir şey daha vardı. Fatih'te artık onun için yoktu. Üç gündür babasının cenazesi ile uğraşırken onu beklemişti. Ama Fatih hiç gelmemişti.

Melek yapayalnız kaldı. Aslında kendi öyle sanıyordu. Arkasında ona destek olmaya çalışan Demir'den habersizdi. Oysa Demir düşman bildiği kadına karşılıksız destek vermişti.

Melek düşünmeyi bıraktığında göğsüne bastırdığı beyaz güller ile hayatının iki aşkına nemli gözlerle baktı. Babası ve oğlu artık hep yan yana olacaktı. İki mezarında ayakucuna çöktüğünde elinde ki gül demetini ikiye böldü Melek. Birini oğlunun toprağına bırakırken diğerini babasının toprağına bıraktı. Hıçkırarak ağladı kahve gözler. Gözyaşları kuruyana, kalbi direncini kaybedene kadar...

İnsan yalnız kalınca anlarmış sevdiklerinin değerini. Onlarsız kalınca her şeyin ne kadar anlamsız olduğunu, ne kadar boş olduğunu fark edermişsin. Melek artık hiçlikteydi. Sanki koca bir boşlukta sürükleniyor gibiydi. Hayatın insafsızlığına inattı yüreği. Hala direniyordu vuslat yemiş kalbiyle...

Melek sevdiklerini örten toprağı iki eli ile sıktı. Sanki en derinine girebilecekmiş gibiydi. Gözyaşlarını toprağa akıtırken çaresizce haykırdı.

''NEDEN?''

''NEDEN BENİ BIRAKTINIZ? NEDEN?''

Onlarla yaşamak istemişti. Melek onlarla mutlu olmak istemişti. Melek bu hayattan mutlu bir aileden başka çok şey mi istemişti? Sanki her şey birleşip Melek'in mutsuzluğu için savaşıyordu. Öyle ki Melek her şeyini ardı ardına kaybediyordu. Umudunu, babasını, sevdiğini, hayatını...

Melek hep kaybediyordu Fatih'in aksine...

Demir yeryüzüne döküş türen yağmura baktı. Yeniden buğulu gözlerini mezarların başında diz çöküp ağlayan Melek'e döndü. İçi sızlamıştı. Melek'in yıkılmış haline üzülürken birkaç adım attı ona doğru. Ama gidemedi Demir. Onu engelleyen Fatih'in gelmesiydi. Hızlanan yağmurun altında Melek'in tam ardında duruyordu. Fatih elini uzatıp hayatını mahvettiği kadının omzuna dokundu.  Gözyaşlarını yanağına bıraktığında kalbindeki pişmanlıkla baktı Melek'e. Fatih önce suçu yapıyordu sonra pişman oluyordu. Ama her defasında hatalarından ders almak yerine bir yenisini daha ekliyordu. Melek omzunda hissettiği elle başını sağına dönüp yukarı kaldırdı. Artık gördüğü yüz ona çok yabancı geliyordu. Melek ayağa kalktı. Sorgularcasına baktı Fatih'in kahve gözlerine. Bir zamanlar sevdiği, ona yabancı olan adam üzgün olduğunu bile söyleyemiyordu. Melek buruk gülümsemesi ile baktı ona.

''İlk gün gelseydin sana sarılacaktım. Babamla ilgilenemeyecektim. Belki de evlat olarak son görevimi layıkıyla yerine getiremeyecektim. Beni düşündüğün için teşekkür ederim Fatih.''

''Melek ben...''

''Fatih, seninle çok güzel günler yaşadık. Mutlu olduk, mutsuz olduk. Birçok bedel ödedik. Her şey için gerçekten sana teşekkür ederim. Ama artık ikimizin de özgür olması gerek. Lütfen bir daha görüşmeyelim. Hoş çakal...''

SIR (ACI AŞK...)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin