8. Bölüm

303 22 11
                                    

mediadaki bölüm şarkımız.Mutlaka dinlemelisiniz özellikle türkçe alt yazılısını koydum.

Bakalım Demir ve Melek ilişkisini nereye doğru gidiyor? Bol sürprizli bir bölüm... 

**** 

Hayat bazen bir anda yere düşmek gibiydi. Her şey bir anda olurdu. Önce ayağın bir yere takılır sonra bedenin dizlerin üstüne çökerdi. O an öleceğini bile sanırdın. Tüm bedeninin ağırlığı dizlerine büyük bir acı verirdi. Tıpkı hayatın kalbine verdiği büyük acılar gibi.

Melek kaderin büyük talihsizliklerinin ağırlığında eziliyordu. Canı acıyordu ama kimseye söyleyemiyordu. Öyle büyük hata yapmıştı ki bunu kabullenemiyordu. Fatih değişmez dese de beş yıl sonra karşısında gördüğü adamın, artık eski sevdiği adam olmadığını biliyordu. Bunu artık kabullenmişti.

Melek'in şu an en büyük sorunu babasının hastalığıydı. Tek derdi babasını kurtarmaktı. Bunun için her şeyi yapardı. Pahalı yüzüğü sadece on bin TL ye satıp babasına gitmek istedi. Ama onu Demir'in üvey annesi yakalatıp yanına getirtti. Melek ne olduğunu anlayana kadar kadın ona bağırmaya başlamıştı. Sanki yıllardır Zeynep'e yaptıkları yetmemiş gibi.

''Bana bak hırsız milyonluk yüzüğü on bin TL'ye satmak nedir ha? ''

''Ben çok üzgünüm...''

''Sus! Yüzüğümü çalmak ne demekmiş göreceksin? Hapislerde çürüteceğim seni.''

''Ben çalmadım. Aldım. Hediye aldım...''

''Kim hediye etti sana?''

''Ben!'' diye bağırıp araya giren Demir'di. Üvey annesinin şaşkın bakışlarının karşısında Melek'e yaklaştı.

''Yüzük benim değil mi? İstediğime veririm. ''

''Sen ne söylüyorsun? İrem' e tak diye aldık onu.''

''Yeter be sus!''

''Doğru konuş annenim ben.''

''Sen kim oluyorsun da annem olacaksın? Senin yüzünden benim annem öldü. O yüzden onun katiline ihtiyacım yok!''

Demir yaşadıklarının yükü altında tüm öfkesini kustu Selin hanıma. Bu kadın onun tüm hayatını mahvetmişti. Annesinin ölümüne sebep olan kadından ölesiye nefret ederek büyümüştü.

Melek'e kızgın bakışlarını çevirip onun minik elini kendi eline hapsetti. Kimseyi önemsemeden hızla dışarı çekeledi Melek'i. Melek'in nemli bakışları ise elini sert bir şekilde çeken eldeydi. İçine salınan titreşimlere inat bakışlarını Demir'in yandan profiline çevirdi. Demir'in aklı fikri öfkesindeydi. Bu kız sevdiği kadını öldürmüş, üstüne yıllar önce verdiği yüzüğü satma derdine düşmüştü. Kesinlikle daha çok canını yakmalıydı. Arabanın yanına geldiklerinde hızla Melek'i arabanın siyah gövdesine savurdu.

''Sen bu kez de hırsız mı oldun? Katil olduktan sonra sıra hırsızlık... Aferin...''

Melek duyduğu sözlerin altında utancından eziliyordu. Gözlerinden yaşlar süzüldükçe kalbinde ki acıyla ağladı.  Demir karşısında ağlayan kadının daha ne kadar kendini küçük düşüreceğini düşünüyordu. Onun bu kadar pişkin, utanmaz bir kadın olacağı aklının ucuna bile gelmiyordu.

''Özür dilerim. ''

Demir bu sözleri duyunca daha da öfkelendi.

''Özür dileme. Nefret ediyorum o sözden. Senin özrün benden aldıklarını geri getirmiyor. '' aslında sözleri çok doğruydu. Bir özür kaybedilenleri geri getirmezdi ki. Peki, o zaman neden söylüyorduk? Neden bir şeyleri kırıp, döktükten sonra özür diliyorduk? Anlamı aslında açık değil miydi? Kırdığımız kalbi bir nevi iyileştirmeye çalışmak gibiydi. En azından pişmanlığı belirtmekti. Demir kaybettiklerinin acısından bu sözün ne kadar anlamlı olduğunu görmüyordu. Demir cebinden bir kâğıt çıkarıp Melek'e uzattı. Melek aldığı kâğıttaki rakamı görünce şoka girmişti.

SIR (ACI AŞK...)Where stories live. Discover now