1.2

125 20 153
                                    

Tekrar beraberdik sevgilim, tekrar mutluyduk. O dün ki konuşma benim her ne kadar canımı yaksada birşeyleri anlamamı sağlamıştı. Seni artık incitmeyecektim, ben senin herşeyine değer veriyordum ve ne benim ne de bir başkasının seni incitmesine izin vermeyecektim.

Gene aynı yatakta, yan yanaydık. İkimizde birbirimizi izliyorduk. Onun kahverengi gözlerine gömülmüş durumdaydım, çıkmak istemiyordum. O da benim kahverengi gözlerime gömülmüş gibiydi ve de sanki orada boğuluyormuş gibi...

Elimi yüzüne doğru uzatıp yanağına koydum. Baş parmağımla yanağını okşamaya başladım. Yüzüne samimi bir tebessüm kondurdu.

"Kayıp ilanını halledebilecek misin?" diye sordum hâlâ yanağını okşarken. Yüzünde ki tebessüm yavaşça soldu ve gözlerinde bir tedirginlik oluştu, gözlerini kaçırdı.

"Umarım hallederim."

"Onlarla konuşabilirim." Tedirgin bakışlarını sertleştirerek benim gözlerime dikti. Kaşlarını çattı.

"Onların yüzünü dahi görmeyeceksin."

"Zor durumda bırakmak istemem seni, böyle daha basit olmaz mı?"

"Zor durumda kalmıyorum." kaşları eski haline döndü ama hâlâ gözlerimin içine bakıyordu. "Dün gayet net bir şekilde konuştuk herşeyi Rina..."

"Tamam, tamam." diyerek kısık sesle kıkırdadım, o da yüzüne tekrar eski samimi tebessümünü kondurdu. Öğlen saatlerindeydik ancak biz hâlâ yataktan çıkmamıştık, halsizdik. Dışarıdan Aeri ve Ning'in sesleri geliyordu. O gece ikisi eve dönmek istese de Minjeong izin vermedi ve burada kalmaları için ısrar etti.

Ama önemli olan konu, ailesinin gelmesine 2 gün kalmış olmasıydı, çok hızlı geçmişti. Olaylarımız kısa sürede yaşanmıştı ve kısa sürede toparlanmıştı. İlk yataktan kalkan ben oldum, artık odadan çıkmalıydık. Minjeong'da benden sonra kalkıp benle beraber kapıya yöneldi. Ikimizde üzerimizde ki pijamalarla dışarı çıktık ve salonda iki küçük çocuk gibi oynayan Ning ve Aeri'yi gördük. Etrafta birbirlerini kovalıyorlardı ve bu oldukça tatlıydı.

Ikimizin yüzünde de tatlı bir tebessüm oluştuğunu farkettim. Ning kollarını kaldırmış koşarak gülüyordu, Aeri ise kollarını önüne uzatmış onu yakalamaya çalışarak evin içine neşeli kahkahalarını dolduruyordu. Bizi ilk farkeden Aeri oldu ve duraksadı utangaç yüz ifadesiyle. Ning'de Aeri'nin duraksadığını görünce durdu ve baktığı tarafa bakınca bizi gördü.

"Uyandırdık mı?" diye sordu mahçup bir şekilde Ning. "Özür dileriz."

"Uyumuyorduk." diyerek samimi bir cevap verdim ve güvence veren tebessümüme devam ettim. Minjeong ile beraber merdivenleri inerek ikisinin yanına geldik.

"Siz bu kadar yakın mıydınız?" diye sordu Minjeong. Galiba haberi yoktu.

"Ortaokulda, okul kursları olurdu. Onlara gidiyorduk ikimizde. Oradan tanışıyoruz."

"Bu kadar samimi olduğunuzu bilmiyordum..."

"Bizde iyi bir arkadaşlık kurmayı deniyoruz diyelim."dedi Ning sevinçle. Birden yerinde zıplamaya başladı. "Hadi, yemek yiyelim!" Aeri onun bu hâline tebessüm etti, belki de birşeyler hissetmeye başlamıştı.

"Dışarıdan sipariş edin siz, ben öderim parasını." Aeri kaşlarını çatarak Minjeong'a baktı.

"Bu sefer ben ödeyeceğim, yeter bu kadar yük. Ailenin gelmesine çok kalmadı zaten bırak bari bunu yapayım."

"Israr ederdim ama edecek hâl maalesef şuan bende yok. Tamam, ödersin." Aeri zafer kazanmış gibi gülümsedi ve telefonunu eline alıp Ning ile bakınmaya başladı. Bir süre sonra bize de ne istediğimizi sordular, cevap verdikten sonrada sipariş ettiler.

First Love / WinrinaWhere stories live. Discover now