𝟮𝟴 ಇ the cracked mountain i lean on

79 8 246
                                    








28. BÖLÜM
"YASLANDIĞIM ÇATLAK DAĞ"



le sserafim - unforgiven.

rihanna - disturbia.

the score - revolution.







14 AĞUSTOS 2022
FRANSA • PARIS.
JENNIE RUBY JANE.

"Günün birinde kendimi ele verirdim, bende uyandırdıkları nefret duygusunu içimde saklayamazdım."
— Kırmızı ve Siyah, Stendhal


Taehyung, 'kibarca' operasyonun son aşamasına dahil olmamın imkânsızla eş değer olduğunu keskin tavrıyla belli ettiğinde onu kararından döndürmenin mümkün olmadığını idrak etmem zor olmamıştı. Beynimde anlam veremediğim bir uyuşukluk vardı, sanki zihnime siyah bir perde çekilmişti. Benim olmadığına neredeyse emin olduğum anıların her biri bedenimi zayıflatıyor, operasyonu tehlikeye sokmam adına ellerinden geleni yapmaktan geri kalmıyorlardı.

Taehyung'ın verdiği talimatlar üzerine Jaehyun, otel odasına dönmemizden bu yana saatlerdir başımda nöbetteydi. Bedeni buradaydı ancak aklının Sooyoung'ta olduğuna yemin edebilirdim. Tıpkı benim gibi gözlerine bir an bile uyku girmemiş, odanın içinde devamlı hareket halinde olması dönmeye müsait olan başıma pek de iyi gelmemişti.

Güneş çoktan doğmuştu. Aklıma felaket senaryoları çoktan kazınmış olsa bile soğukkanlılığımı korumayı tercih etmiş, Jaehyun'un kafasını biraz da olsa dağıtabilmek adına kollarımı sıvamıştım. "Bu ekibe fırsat bulduğu her anda bayılan iki kişi, oldukça fazla."

Uzun bir süredir ortama hâkim olan ölüm sessizliğine alışmış olmalıydı ki bir ses duyunca ürkmüştü. Bir müddet dilimden dökülenleri tartmak adına kendisine zaman tanıdı, ardından konuşmak adına dudaklarını araladığında çatallı sesi kulaklarımı tırmalamıştı. Benimle iletişim kurmaya karar vermiş olmalıydı ki öncelikle boğazındaki yumrudan kurtulmayı tercih etti.

"Oradan bakıldığında ayılıp bayılıyor gibi mi duruyorum?" Kendi etrafında dönmeye nihayet bir son vermiş, odanın içinde kendisinden başka birinin daha olduğunu böylelikle hatırlayabilmişti. Avuç içlerimi uzandığım yatağın çarşafına bastırarak bedenimi yukarıya doğru çekip doğrulduğumda onu yanıtsız bırakmadım.

"Hayır ancak biraz daha kendi etrafında dönmeye devam edersen bayılmak muhtemel sonun olacak. Henüz kendime yeni yeni geliyorken bir de senin için doktor aramak zorunda bırakma beni."

İçini kemiren endişeyi dışarıya fazla yansıttığına kanaat getirmiş olmalıydı ki çift kişilik yatağın boş kısmına kurulmakta gecikmedi. Gece boyunca gözlerini bir an bile dinlendirmediği için göz altları morarmış, gözlerinin beyaz kısmı ise kızarmıştı.

"Nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun? Epeydir ortada yoklar, üstelik hiçbirinden de haber alamıyoruz. Çoktan peşlerinden gitmemiz gerekmiyor muydu?" diyerek konuyu değiştirdiğinde başımın etini yiyeceğini böylelikle belli etti. Kafamı sağ tarafa çevirerek göz teması kurduğumuza emin olduğumda ona dostane bir gülümseme sundum. Mevzu Joy olduğundan ondan sakin kalmasını zaten beklemiyordum.

"Rahat değilim, aksine kafamdan milyonlarca senaryo geçiyor ancak bunu sana yansıtmamayı tercih ediyorum. Mesleki deformasyon diyelim biz buna."

Kurduğum son cümle küçük bir an için gülümsememe sebep olmuştu. İnsani duygulardan giderek yoksunlaşıp neredeyse bir robottan farksız hale gelmeyi mesleki deformasyon olarak adlandırmak sinirlerimi bozmuştu.

stains on the mirror ಇ liskook, taennieWhere stories live. Discover now