𝟭𝟬 ಇ fish on the hook

114 50 1
                                    






10. BÖLÜM
"OLTADAKİ BALIK"

streambeats originals, fuslie - what if.

the script, will.i.am - hall of fame.


8 AĞUSTOS 1945
JAPONYA • HİROŞİMA.

Karanlığımı aydınlığa çevirmeye yetecek ışık huzmesi, birbirine yapışan kirpiklerim için ayrılık şarkısı mırıldanırken korneamın yandığını adeta hissedebiliyordum. Başıma giren sayısız ağrı, beynimi toparlamakta zorluk yaşayacağımın haberini çoktan verdiğinde fularıma sürülen kan lekelerinden durumumun felaket kelimesiyle eş değer olduğunu anlamam saniyelerimi almıştı.

Bir yaramın kabuk bağlamasına izin vermeden yeni bir yaraya kucak açmak, okyanusun derinliklerinde meydana gelen akıntıdan farksızdı. Beni her zaman içine çekmeyi başarıyor, boğulmam adına elinden geleni yapıyordu.

Yanık bacağıma aldığım sayısız darbelerden tek parça olarak kurtulabildiğimden emin olmak adına ayaklarımı oynattım. Kemiğime keskin bir bıçak saplanmış gibi hissediyor, en ufak bir hareketimde ise o bıçak; bir daha çıkarılmamak üzere en derinlerime kazınıyordu sanki.

Çektiğim ağrıya bakılırsa his kaybı yaşamadığım aşikârdı, bu da bacağımı kaybetmek gibi tatsız bir durumla uğraşmak zorunda kalmayacağımın müjdesini veriyordu. Sonunda dünya, bana acımaya karar vermiş olmalıydı.

Etrafımda olup bitenlerden haberdar olabilmek için göz kapaklarımı birkaç defa kırptım. Görüntümdeki bulanıklıktan eser kalmadığında karşılaştığım manzaranın siyah bir koltuk ve kırık bir camdan ibaret olması, aklımı oynattığım gerçeğine her geçen dakika beni daha da yaklaştırıyordu.

Bilincim bir müddet kapanmasına rağmen Sana ile elimizdeki kozları, çukurun dibini boylamadan öncesine kadar birbirimize karşı kullanmaktan çekinmediğimizi gayet net bir şekilde hatırlıyordum.

Şimdi ise yüksek ihtimal yaşanan bir kaza sebebiyle ters dönmüş bir aracın arka koltuğundaydım. Buraya nasıl geldiğim hakkında herhangi bir fikre sahip olmamakla birlikte evrenin benimle kedinin fareyle oynadığı gibi oynadığını düşünüyordum. Hiç bilmediğim yerde yalnız olma düşüncesi bile içimi ürpertmeye yettiğinde ön koltukları kontrol etmeyi nihayet akıl edebilmiştim.

İrislerim şoför koltuğunda, başı direksiyona yaslanmış bir şekilde duran adamla buluştuğunda nefes alışverişlerini kontrol etme ihtiyacı duydum. Yerimde usulca kıpırdanmış, bileğimi burnuna doğru yaklaştırdığımda hissettiğim sıcaklık hayatta olduğunu anlatmaya yetmişti.

Alnını örten kumral saçları başına aldığı darbelerden kırmızıya boyanmış, alnından boynuna doğru yol çizen kanlara rağmen karizmatikliğinden hiçbir şekilde ödün vermediğini aklımdan geçirmeden edememiştim. Burnunun üzerindeki siyah lekeyi fark etmemle sertçe yutkundum. Adamın simasının bana bir yerden tanıdık geldiğine dair tuhaf bir hissiyata kapılmıştım.

Kahvelerimi bu sefer, şoför koltuğunun hemen yanındaki koltukta baygın bir şekilde yatan kadınla buluşturduğumda işaret ve orta parmağımı boynuna bastırmış, şah damarından nabzının durumunu kontrol etmiştim. Parmaklarımın altında hissettiğim basınç, derin bir nefes vermemle taçlanırken ikisinin de yaşam mücadelelerine kaldıkları yerden devam etmeleri paha biçilemezdi.

stains on the mirror ಇ liskook, taennieKde žijí příběhy. Začni objevovat