𝟬𝟯 ಇ to achievements

236 80 124
                                    






3. BÖLÜM
"BAŞARILARA!"

nico collins - nothing ever changes.

manafest - edge of my life.


5 AĞUSTOS 2022
ABD • WASHINGTON DC.


"Asansörün kapısını tutar mısınız?" Burkulan bileğim yüzümü buruşturmama sebep olurken otomatik kapıya uzanan eli fark ettiğimde sesimi duyurabilmiş olmanın mutluluğu içimde çoktan hâkimiyet kurmuştu. İnce topuklu ayakkabılarımı giydiğim için kendime lanetler okumayı sürdürürken asansörü daha fazla meşgul etmemek adına adımlarımı hızlandırdım. Bileğimin tekrardan burkulmasını toplantıya yetişebilmek uğruna göze almıştım.

Dünyada görgü kurallarını bilen insanlara denk gelmek, ender rastlanan durumlardan biriydi. Sinirlerimin oldukça yıprandığı, bedenimin de epey yorgun düştüğü bir günün ardından en ufak bir aksiliğe kesinlikle tahammülüm kalmamıştı. Tanrı, geç de olsa yardım çığlıklarımı duymuş olmalıydı.

Her adım attığımda sızlayan bileğimi görmezlikten gelmiş, asansör kabininde yerimi zor da olsa edinmiştim. Otomatik kapıdan yükselen ses, kulaklarımı tırmalamaya nihayet bir son verdiğinde irislerimi asansörün kat butonlarında sakince gezdirdim. Yirmi beşinci kata çoktan basılmış olduğunu çevresinde yanan mavi ışıktan anladım.

Gözlerimi beş adım kadar uzağımda duran, yabancısı olduğum bedenle buluşturduğumda gri takım elbisenin adeta onun için yaratıldığına emindim. Bu rengi pek genç işi bulmamama rağmen takımın üzerindeki duruşu kafamı kurcalayan saçma detaya kocaman bir çarpı bırakmamı kolaylaştırmıştı. Pürüzsüz cildi ve alnını örten siyah saçları oldukça bakımlı göründüğünü yüzüme vururken iç geçirme isteğimi zar zor bastırdım.

"Hayatında ilk defa mı erkek görüyorsun?" Erkeksi ses tonu bir müddet dudaklarından dökülenleri idrak etmemi zorlaştırsa da bedenimi süzen kahveleri gerçek dünyaya dönmem konusunda epey etkiliydi. Çatılan kaşlarım gözlerimdeki hayranlığı anında baltalarken, dilimdeki zehri akıtmadan önce işaret parmağımı hafifçe göğsüme bastırdım. "Bana mı dedin?"

Gözlerini büyük bir sakinlikle asansör kabininde gezdirmiş, kaşlarıyla beni işaret ettikten sonra sorumu cevapsız bırakmamıştı. "Burada senden başka birini göremediğime göre evet, sana
dedim." Gömleğinin yakasını sıkıca kavrayarak aramızdaki boy farkını sıfırlama isteğime tekmeyi basmış, meydan okurcasına çenemi dikleştirdikten sonra kelimelerin dudaklarımdan dökülmesine izin vermiştim. "Kendi kendine konuşuyor da olabilirdin?"

Yaptığım savunmayı ilkokul seviyesinde bulmuş olmalıydı ki boğazından yükselen kahkahanın kulaklarımı doldurmasına izin verdi. Gözlerim kareyi andıran gülümsemesine ve inci gibi sıralanmış dişlerine kaydığında kusursuzluğun sözlükteki tanımı olabileceği gerçeği yüzüme tokat gibi çarpmakta gecikmemişti. Gülmek ona kesinlikle yakışıyordu.

Samimi olmanın yanından bile geçemeyen kahkahasına son noktayı koymuş, gözlerim sertçe yutkunmasıyla birlikte hareketlenen adem elmasında gezinmişti. Benimle alay etmeye devam ettiğini anlamak için üstün zekalı olmaya gerek yoktu.

"Biz aklı başında olan insanlar, genellikle kendi kendimize konuşmayı pek tercih etmiyoruz. Hayali arkadaşların varsa eğer çekinmeden söyleyebilirsin. Söz, bir dahaki sefere seninle daha az dalga geçeceğim."

Yanaklarımın içini sesimi yükseltmemek adına ısırmış, aramızdaki beş adımlık mesafeyi dörde indirmiştim. "Yerinde olsam eline geçen bu fırsatı iyi değerlendirirdim. Bir dahaki sefer diye bir şey olmayacak çünkü." İşaret parmağımın hedefini iri bedeni olarak belirledikten sonra dudaklarımın arasından dökülen kelimelere her vurgu yapışımda parmağımı göğsüne bastırdım. "Seni hayal kırıklığına uğrattığım için üzgün değilim."

stains on the mirror ಇ liskook, taennieWhere stories live. Discover now