𝟬𝟵 ಇ demons in mind

119 53 5
                                    






9. BÖLÜM
"ZİHİNDEKİ ŞEYTANLAR"

once monsters - the world that i love hates me.

the unlikely candidates - world in my pocket.


6 AĞUSTOS 1945
JAPONYA • HİROŞİMA.

"Dünya'nın sorunu, akıllı insanlar şüphelerle doluyken aptalların öz güvenle dolu olması."
— Charles Bukowski

Kendimi bildiğimden bu yana son derece keskin kurallar çerçevesinde yetiştirildiğim yetmiyormuş gibi çocukluğumu bile yaşayamadığım sarayın duvarları zamanla zindandan farksız hâle gelmişti.

Dolabımda içlerinde kaybolabileceğim kadar çok kıyafetim, şehrin bütün kadınlarını süsleyebilecek kadar da mücevherim vardı. Saraydaki herkesin bana hayranlık beslediğini gözlerinden anlamakta herhangi bir zorluk yaşamıyordum. Yine de bütün sahip olduğum şeylere rağmen kendimi bir an bile huzurlu hissettiğimi hatırlamıyordum.

Babamın dosttan çok, düşmanı olduğundan sarayın dışına çıkmam yasaktı. Gereğinden fazla temkinli olmasının yanında başkalarının refahı için benim özgürlüğümü kısıtlar, beni gözünün önünde tutmaya çalışarak kendi içini rahatlatmaktan başka bir şey yapmazdı.

Sarayın neredeyse her santimi muhafızlarla çevrili olmasına rağmen kendimi tam anlamıyla güvende hissetmem mümkün olmamıştı. Her adımımın izleniyor oluşu da cabasıydı.

Yıllardır aradığım güveni ve huzuru avucuma dolanan el, saniyeler içinde aşılamayı başarmıştı. Kendimi huzursuz hissettiğim bütün anların farkında olmadan telafisini yapıyor gibiydi. Gücüm tükendiği anda gücüm olmaktan çekinmeyeceğini dile getirdiğinde söylediklerinin altının boş olmadığını, eylemleriyle göstermekten de çekinmiyordu.

Patlamayla birlikte meydana gelen sendromun semptomlarını şimdiden göstermeye başladığı dikkate alındığında beni kendinden daha çok önemsemesi, ya aptallıktı ya da karşısındakine gerçekten değer veren birinin sergileyebileceği türden bir davranıştı.

Turuncu saçlı, "Birazdan kimin rüzgâra karşı işediğini çok net bir şekilde anlayacağız, hiç merak etme." diyerek kendimce yaşadığım özel bir anı böldüğünde kaşlarımın çatılmasına engel olamamıştım.

Gereksiz öz güveninin kaynağına dair hiçbir fikrim yoktu ancak birazdan yaşanacaklar karşısında havasının balon gibi sönüşünü izlemekten inanılmaz keyif alacağıma neredeyse emindim.

Sağında kalan kaya parçasıyla irislerini buluşturduğunda avuç içlerinden birini gökyüzüne doğru çevirmiş, bir insanın zar zor kaldırabileceği ağırlıktaki şeye kuvvet dahi uygulamadan yerle olan temasını sonlandırmıştı.

Kayayı yeterince yükseğe doğru konumlandırdığına emin olduğunda ise Jungkook'a doğru hareket etmesini sağladı. Beklenilenin aksine alaycı gülümsemem dudaklarımdaki yerini edindiğinde siyah saçlı olan beklediği tepkiyi alamamış olmalıydı ki şaşkınlığını saklamayı başaramadı.

"Anlaşılan ufak bir sihirbazlık gösterisi izleyeceğiz, bana uyar öyleyse." Alaycı tavrımı kelimelerimle desteklemekten eksik kalmadığımda boşta kalan elimi kayaya doğru hizalamış, avucumdan ve parmak uçlarımdan yükselen kıvılcımların kayayı yakarak un ufak etmesine müsaade etmiştim. Saniyeler içinde parçalara ayrılan kaya, yerle buluştuğunda aramızda kalan çimenlerin tutuşmasına neden olmuştu.

stains on the mirror ಇ liskook, taennieOnde histórias criam vida. Descubra agora