𝟮𝟱 ಇ diamond in the dust

65 7 5
                                    








25. BÖLÜM
"TOZ İÇİNDEKİ ELMAS"

sia - alive.

5 seconds of summer - lonely heart.

selena gomez - people you know.





10 AĞUSTOS 1945
JAPONYA • HİROŞİMA.

"İnsan, yalnızlığı en çok, yanındaymış gibi davrananlardan öğrenir."

— T.S. Eliot, Çorak Ülke.


Büyüyen göz bebeklerinde adeta kendimi gördüğüm kahvelerin sahibinin beni hipnotize etmiş olabileceğine dair uçuk bir ihtimale neredeyse inanmak üzereydim. İnsanlarla uzun süreli göz teması kurmak konusunda sınıfta kaldığımdan hayatıma beklemediğim bir anda giren adamın gözlerinden irislerimi hiçbir şekilde ayıramıyordum, büyülenmiş gibiydim.

Gibisi fazlaydı, beni gerçekten büyülemişti. Dilinden dökülen cümlelerin her biri, yüzünün güzelliğiyle yarışabilecek kapasiteye sahipti. En ufak bir teması bile kalbimi ziyadesiyle hızlandırıyor, mantığımı devredışı bırakmaktan gocunmuyordu. Üzerimde kurduğu hâkimiyetin bilincinde olduğu yetmiyormuş gibi eline geçen kozu fırsat bulduğu her anda kullanabilecek kadar da tehlikeliydi.

Yokluğu dünyanın sonundaymışım gibi hissettirirken varlığı ise tüylerimi diken diken ediyordu. Ellerimizin arasına kenetlediğimiz mum, eriyerek parmağımın üzerine bir damla olarak düştüğünde dipsiz bir kuyuyu andıran gözlerinden kendimi kurtarabilmiştim. Neyse ki ellerimdeki beyaz eldivenler ikinci bir yanık krizinin önüne geçmiş, belki de hayatının şokunu yaşattığım Akari'nin farkında olmadan bana faydası dokunmuştu.

Daha normal bir zaman diliminde karşılaşma gibi bir şansımız olsaydı şayet, kendisini hiç şüphesiz bana yarar sağlayacak bir durumun içinde bulmamak adına elinden geleni yapardı. Düşüncelerim kulaklarımın çınlamasına sebep olabilecek kadar yüksek bir alkış sesiyle bölündüğünde harelerim, sesin geldiği yönle buluştu.

Minnie'nin attığı her adımda meraklı kalabalığın adımları gerilerken sanki, daha öncesinde planlanmış bir şovun içine düşmüş gibi hissetmiştim. Sinirlerimi zıplatmak konusunda emin adımlarla ilerleyen fısıldaşmalardan hiçbir eser kalmamış, etrafa adeta ölüm sessizliği çökmüştü.

"Oldukça romantik bir danstı. Neredeyse beni ağlatıyordun, sevgili kardeşim." Kardeşim kelimesine yaptığı vurgu gözümden hiçbir şekilde kaçmazken alt dudağını büzdü. Böylelikle takındığı rolü, çevredekiler için daha inandırıcı bir hale getirebilecekti. İnsanların ancak bu şekilde gözünü boyayabilirdi.

Yüzümde maske olmasına rağmen beni kolaylıkla nasıl tanıyabildiğine dair içimde uyanan merak giderek arşa ulaşmıştı. Babamdan vermesini istediğim cevapları aldıktan hemen sonra sarayı hiç düşünmeden zaten terk edecektim. Birtakım aksiliklerin çıkabileceğini öngörebilmiştim ancak bahsi geçen aksiliğin başıma bu kadar çabuk gelmesini beklemiyordum.

Jungkook'un belime dolanan kollarından kendimi kurtarmış, omuzlarına yerleştirdiğim ellerimden destek alarak onu hafifçe itmiştim. Her ne kadar kendisini peşimden sürüklemiş olsam da en azından bu seferlik geride kalmasını istediğimi yeterince iyi belli edebildiğimi düşünüyordum.

Kalbim göğüs kafesimi delip geçmek konusunda emin adımlarla ilerlese de soğukkanlılığımı korumam gerektiğini kendime hatırlatıp durdum. Minnie'nin attığı adımlar, tam karşımda son bulduğunda konuşmama dahi izin vermeden yüzümdeki maskeyi çıkarıp yere fırlattı. Beynim ışık hızında gerçekleşen olay zincirini geç idrak ettiğinden kaslarıma zamanında uyarı gitmemiş, bu sebeple de önlemimi alamamıştım.

stains on the mirror ಇ liskook, taennieWhere stories live. Discover now