Tayfun'un gönderdiği top son sürat bir şekilde filenin üzerinden geçtiğinde karşı takımdaki orta oyuncusu güzel bir manşetle topu yumuşatmış ve filenin önündeki arkadaşına göndermişti.

"Olabilir ama şunu unutma ki bizimkiler son sayı kaldığında kaç sayılık açığı kapatıp kazanmış insanlar." Nihayet telefonunu bir köşeye bırakarak odağını maça verdi. "Son düdük çalana kadar umudu kesmek yok."

Filenin önündeki oyuncu parmak pasıyla beraber topu sağındaki oyuncuya verdiğinde turuncu saçlı bir çocuk zıplayıp topa smaç bastı. Tuğçe'nin abisi Yunus neredeyse filenin dibine düşecek olan topu yere eğilip manşetle havaya kaldırdıktan sonra geri çekildi ve Gökalp koşarak topa yetişti. Havadaki topu arkasında kalan Samet'e geriye doğru parmak pasıyla yollamıştı. Top Samet'in vuruşuyla beraber bizim sahadan çıktığında rahat bir nefes almıştım.

Şu maçları hayatım boyunca belki yüzlerce kez izlemiştim ama her seferinde heyecanıma yenik düşüyordum bir şekilde. O topun bizim sahadan çıkacağını bilmeme rağmen yanlış paslar sebebiyle sayı kaybetmelerinden korkuyordum.

"Bu kadar çekişmeli olmasın ama ya," diye söylendim. "Kalbim dayanmıyor."

"Hayır be," Tuğçe heyecanla oturduğu yerde doğruldu. "Asıl böyleyken tadı çıkıyor. Son sayıya kadar çekişmeli olmalı ki izlediğinden bir şey anlayasın."

"Ben hiç adrenalin insanı değilim." Bacaklarımı yükselterek dirseklerimi dizlerime yasladım. Öne doğru eğilip çenemi de iki elime yaslarken sahada bir o tarafa bir bu tarafa gidip duran toptaydı gözlerim. Maç uzadılça uzamıştı top uzun süre havadan inmediği için. Ben hemen olsun bitsin taraftarı olduğumdan böyle şeyler bana çok da iyi gelmiyordu.

Aradan geçen bir dakikanın sonunda top karşı takımın sahasına Gökalp'in bastığı sert smaçla beraber düştüğünde haneye yazılan artı bir sayıyla kocaman gülümsedim. Artık eşittiler. Bir sayı bile olsa karşı tarafın önde olması beni geriyordu. Eşitlik bile içimi rahatlatmaya yetiyordu.

Bir köşede kollarını birbirine bağlamış bir pozisyonda pür dikkat maçı izleyen babam alınan sayıyla beraber tebessüm edip olduğu yerde hareketlenmişti. Hâl ve hareketlerine bakılırsa bu maçta babam da fazlasıyla gergindi.

Top yeniden sahada dolaşmaya başladığında dikkatimi oraya vermiştim ki karşı takımdan birisi kendisine gelen topu sert bir manşetle karşıladı ancak aniden gelen bir top olduğu için ne yönünü ne de vuruş şiddetini ayarlayabilmişti. Havalanan top sahadan çıkıp seyircilerin olduğu tarafa, daha çok bizim olduğumuz tarafa, gelmeye başladığında korkuyla gözlerim açılmıştı.

Gökalp'in önceki maçta söylediği önde otur lafını ben biraz fazla ciddiye almış ve bu maçta da Tuğçe ile beraber en önlerdeki boşluklardan birine kurulmuştum. Geçenki maçta ne kadar korksam da top pek sahadan fırlamamıştı ama şimdi doğrudan bu tarafa doğru gelen top elimi refleksle kafamın üzerine yerleştirmeme sebep olmuştu.

"Şansıma sokayım ben ya," diye konuştum sinirle.

Tuğçe hemen beni uyardı. "Aşko kuşkolar argo konuşmaz."

Beklediğimin aksine top bize gelmedi, hemen arkamızdaki kızların üzerine düştü ama o korku bile kalp atışlarımın hızlanmasına yetmişti. Farkında olmadan Tuğçe'ye doğru yapıştırdığım bedenime çeki düzen verirken önüme düşen saçlarımı ittim ve derin bir nefes aldım. Arkamdaki kızlar için üzerlerine top gelmesi çok da sorun değildi. Hatta epey sevindiklerini kulağıma gelen keyifli kıkırdamalardan anlıyordum.

VOLEYBOLCU | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin