1.0

112K 8.3K 3.1K
                                    

Koltukta yüzü bana doğru dönüp bir şekilde uyuyan Gökalp'e  bakarken uyurken birbirine karışmış sarı saçlarımı topuz yapmaya çalışıyordum. Uyandığımda kendimi yumuşak bir yatağın üzerinde bulmuştum. En son hatırladığımsa sandalyede uyuyakaldığımdı.

Beni yatağa Gökalp'in taşımış olması düşüncesi mideme kramplar girmesine neden olsa da hasta hâliyle bunu yapmış olduğunu düşününce heyecanım yerle bir oluyordu. Çocuk duşa bile girememişti hasta olduğu için.

Ellerimi saçlarımdan çekip mutfak tarafına geçtim. Mutfakla salon birleşik olduğu için Gökalp'i uyandırmadan iş yapmam biraz zor olacaktı çünkü Gökalp en ufak sese bile uyanırdı. Gerçi şu an hasta olduğu için derin bir uykuda olabilirdi.

Ada tezgâhın üzerine dolaptan çıkardığım kahvaltılıkları yerleştirmeye başladım. O kadar sessiz olmak için çaba gösteriyordum ki dolaba gidip kahvaltılıkları çıkarıp tekrar tezgâha dönmem epey uzun zamanımı alıyordu.

Dolaptan iki yumurta çıkarıp bir kasenin içine kırdım. Güzelce çırpıp yumurtayı önceden ısıttığım tavaya döktüğümde yağı cızırtısı duyulmuştu. "Off," diye söylendim sessizce. Yumurtaya ve yağa sövmekle meşgulken arkamdan Gökalp'in sesi gelmişti.

"Uyanığım," Geriye doğru dönerek Gökalp'e baktığımda üzerindeki örtüyü kaldırdığını ve koltukta oturur pozisyona geldiğini görmüştüm. "Ses çıkarmamak için uğraşmana gerek yok."

Kaseyi lavabonun içerisine bıraktıktan sonra ellerimi belime yaslayıp vücudumu tamamen Gökalp'in olduğu tarafa çevirdim. "Uyanıksan baştan söylesene. Kaç saattir burada bir yerlerimden ter akıtıyorum sen uyanma diye."

Dağılan saçlarını düzeltirken kısık ve uykulu bir sesle güldü. "Çabanı izlemek keyifliydi."

Abartılı bir ifadeyle gözlerimi devirip salona geçtim. Koltukta oturan ve kendine gelmeye çalışan Gökalp'in önüne geldiğimde bir elimi alnına yaslamıştım. Birkaç saniyenin ardından geri çekildim. "İyi," dedim. "Ateşin düşmüş. Nasıl hissediyorsun kendini?"

"Daha iyiyim," Oturduğundan dolayı bana bakabilmek için kafasını geriye atması gerekmişti. "Uykusuzum biraz sadece."

"Uyumadın mı?"

"Pek uyku tutmadı." Ayağa kalktığında bedenlerimiz birbirine çarpmak üzereydi ki son anda geriledim.

"Beni uyandırsaydın keşke," Gökalp gece uyurken üzerine örttüğü çarşafı katlarken bu defa ona bakabilmek için kafasını kaldırmak zorunda kalan ben olmuştum. "Yatağına çöküp kalmışım zaten. Kötü hissettim kendimi."

"Etmelisin," Hafifçe sırıttı. "Hasta bakıcı nasıl hastadan önce uyur? Sen uyurken ateşim tavan olsaydı ne yapacaktın?"

"Yaa," dedim üzüntüyle. "Zaten vicdan azabı çekiyorum, deme öyle. Kötüleşmedin değil mi ben uyurken?"

Gece yarısına kadar uyanıktım ve sık sık Gökalp'in havlusunu ıslatıp getirmiştim. En son kontrol ettiğimde ateşi düşüktü. Sandalyede otururken uyuyakalmak benim de planlarım dahilinde olan bir şey değildi.

Gökalp katladığı çarşafı kolunun üzerine bıraktı ve yastığını da alarak çarşafın üzerine koydu. Bedenini bana doğru döndürerek üstten kısa bir bakış attı. "Takılıyorum sadece, iyiydim dün gece." Yanımdan geçip gideceği esnada son bir hamle yapıp topuz yaptığım saçlarıma taktığım siyah lastik tokayı kavradı. Tokayı çekiştirerek kolaylıkla saçlarımın arasından kurtardı.

Tokayı elinden bırakmadan yanımdan ayrıldığında "Tokaya ihtiyacım vardı, sağ ol sarışın." demişti.

"Aaa," dedim arkasından hayretle. "Göz göre göre tokamı dızladı."

Ellerimi omuzlarıma dökülen saçlarımın arasından geçirirken Gökalp salondan çıkmadan önce durup bana dönmüştü. "Ben senin literatüründeki kelimeleri hiç anlamıyorum," dedi düşünceli bir şekilde. "Dızlamak ne ya?"

"Bunu da bilirsin Gökalp ya. Çalmak işte."

"Çalmadım," dedi önüne dönüp salondan çıkarken. "İhtiyacım olduğu için ödünç aldım."

Gökalp'e biraz takılmak istediğim için olduğum yerde dikilmeyi bırakıp peşine takılarak salondan çıktım. "Ödünç alınan şeyler sonradan geri verilir. Sen bayağı tokamı sahiplenircesine aldın."

Gökalp önce odasına girdi. Uyandığımda düzelttiğim yatağının üzerine elindekileri bıraktı. "Tamam, sana yeni toka alırım."

"Ya da kendine alırsın, benimkine niye konuyorsun?"

Yalandan bir kızgınlıkla kaşlarını çattı. "Sen ne cimri bir şeysin? Alt tarafı bir toka."

"Belki benim için anısı var?"

Kaşları havalandı. "Siyah sıradan bir lastik tokanın?" dedi sorarcasına.

Kafamı olumlu anlamda salladım. Gökalp odasından çıkıp banyoya ilerlediğinde de farkında olmadan peşine takılmıştım. "Yok," dedi kafasını iki yana sallarken. "Sen gerçekten çok cimrisin."

Kırıcı.

"Sana takılıyorum sadece."

"Yüzümü yıkarken saçlarım alnıma düşüp ıslanıyor. Düşmesinler diye bağlayacağım." diyerek nihayet tokamı alma amacını açıklamıştı. Gökalp'in saçlarının arkası çok uzun değildi ama ön kısımları alnına düşecek kadar uzundu. Bu model ona çok yakışıyordu. Kendisi de bilincinde olduğundan olsa gerek yıllardır aynı modeli kullanıyordu.

"Bağlasana," Banyonun kapısının önünde durdum. "Bakayım sana, nasıl oluyorsun?"

Benim her zaman yapmayı istediğim şeylerin başını da Gökalp'in saçlarını renkli renkli lastik tokalarla bağlamak çekiyordu. Saçlarını dağınık bir şekilde gördüğüm her seferinde içime bunu yapma isteği doluyordu. Bir keresinde içimde kalmasın diye Tuğçe Gökalp'in saçlarını bağlamayı denemişti ancak Gökalp kesinlikle izin vermemişti.

Karizması bozulurdu herhalde beyefendinin.

"Gel istersen," dedi Gökalp alayla. "Tuvalete de beraber girelim Alara."

Gözlerimi devirip banyonun kapısından bir adım uzaklaştım. "Gidiyorum."

Gitmek için hareketlendiğimde kolumdan kavrayarak bedenimi banyonun içerisine çekti. Üstüne bir de kapıyı kapattığında şaşkınlıkla bakışlarım Gökalp'i bulmuştu. "Ne yapıyorsun?"

"Dibimde gezip duruyordun, kaçma zora gelince." dedi eğlenir gibi bir sesle. Aynaya doğru dönüp saçlarının önünü elinde tuttuğu tokamla bağlamaya başladı.

"Manyak," diye mırıldandım kendi kendime. Belli ki tuvaletlik bir işi yoktu sadece elini yüzünü yıkayacaktı. Göz ucuyla bana baktı yeşilleri. "Anlamadım?"

"Yok bir şey," dedim geçiştirircesine. Saçını bağladıktan sonra musluğu açarak elini yüzünü yıkamaya başladı. Saçlarını bağlayınca çok... Tatlı olmuştu. Birazdan doğrulduğunda aynadan beni görmeyecek olsa sırıta sırıta bu hâlini izlerdim ancak riske atamazdım.

Doğrulduğunda gözleri aynadan beni buldu. Kendime engel olup salak salak sırıtmadığım için kendime teşekkür etmiştim.

"Garip bir koku var," dedi musluğu kapatırken. Hemen dibimde olan beyaz el havlusunu almak için benim olduğum tarafa uzanmıştı. Sanki kasıtlıymış gibi yaparcasına dibime giren bedeniyle nefesimi tuttum. "Alıyor musun?"

Gökalp'in kokusu tüm hücrelerime kadar nüfuz ettiği için bahsettiği kokuyu algılayamıyordum. "Hayır."

"Yanık gibi ama kötü bir yanık."

Geri çekilip havluyla yüzünü kurulamaya başladığında kendime gelebilmiştim. Bahsettiği kokuyu nihayet alabilmiştim. "Yumurta!" dedim telaşla. Kapıyı açıp hızla kendimi dışarı attım.

"Omleti unuttum tavada!"

*

Bölüm kısa çünkü kısa hikaye.

VOLEYBOLCU | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin