BÖLÜM 28; UNUTMAK
Tuğçe Erdem.
"Gökalp yedekte durmayacak mıydı?" diye sordum yanımda oturan Alara'ya. O ilk andan itibaren heyecanlı başlayan maçı yerinde duramadan izliyorken ben maç başladıktan üç dakika sonra Melih Hoca tarafından oyuna sokulan Gökalp'e takılı kalmış durumdaydım. "Neden oyunda şu an?"
Alara dün olan bitenin tamamını anlattığında Gökalp'in bu sezondaki milli takım macerasının tamamen bittiğini bile düşünmüştüm. Dün gece, saatin kaç olduğunu umursamadan onu arayıp elimden geldiğince teselli etmiştim. Üzülmüyormuş gibi davranmıştı ancak herkes gibi ben de onun üzüldüğünü biliyordum. Birlikte büyüdüğüm kuzenimi en az abim kadar iyi tanıyordum.
Bugün ise bir anda oyuna girmişti ve bu çok şaşırtıcıydı. Melih Hoca dediğinden kolay kolay dönecek bir adam da değildi.
Meraklı bakışlarım Alara'nın üzerindeyken o gözlerini sahadan bir saniyeliğine bile ayırmadan, "Babamla konuştum," dedi. "Arda hakkındaki her şeyi anlattım. Böyle yaparsa herkesin torpil iddialarının doğru olduğuna inanacağını falan söyledim. Uzun lafın kısası babamı yatıştırdım."
İşaretparmağıyla yedekleri gösterdi. "Baksana. Şimdi yedekte olan Arda. Eskisi gibi oyunda süre de alamayacak." Az da olsa her maç belli bir süre alıyordu. Şimdi sanki kendisi de her şeyin farkındaymış gibi çattığı kaşlarıyla birlikte oyunu izliyordu. Oturduğu yere öyle yerleşmişti ki diğerleri gibi her an oyuna çağrılmayacağının bilincinde gibiydi.
İyi bir oyuncu olsaydı takım zarar görüyor diye yedekte beklemesine üzülebilirdim ancak ne Arda iyi bir oyuncuydu ne de Arda oyunda değilken takım kötü oynuyordu.
Bakışlarımı o işe yaramazdan ayırarak dönen oyuna çevirdim. Tribün yine tıklım tıklım doluydu. İnsanlar milli takım maçlarına ayrı bir önem veriyordu. Vermemeleri de imkansızdı zira bu takım şu an Avrupa'da yarışıyordu. Ülkemizi temsil ediyordu. Türkiye'de yapılan her maç böyle dolu dolu geçiyordu.
İnsanların dört bir yandan gelen sesleri uğultular halinde kulağıma dolarken gözlerim servis atışı kullanmak üzere olan Tayfun'a odaklandı. Geçenlerde sahada aramızda geçen konuşmanın ardından iki gün önceki takım yemeği dışında onunla yüz yüze gelmemiştik. Onu görmemek daha sağlıklı bir şekilde düşünmemi sağlamıştı. En azından artık ona bir suçluymuş gibi davranmamam gerektiğini biliyordum.
Hakem düdüğünü çaldığında Tayfun topu havaya atarak sağ eli ile sert bir vuruş gerçekleştirdi. Sert vuruşuna rağmen top fileye takıldı ve bizim sahamıza düşerek karşı takıma bir puan kazandırdı. Tayfun kendisine öfkelenerek kolunu savurduğunda dudaklarımı birbirine bastırdım. Gökalp hemen onun yanına giderek omzuna destek verircesine birkaç sefer vurdu. Bir şeyler söyledi ama tabii ki de saha dışındakilerin duyması imkânsızdı.
Karşı takımın sevinci bittiğinde bu kez onlardan bir oyuncu topu alarak servis atışı yapmak üzere sahanın son çizgisine ilerledi. Herkes yerini aldı ve çalan düdükle beraber oyuncu atışını yaptı. Havalanan top filenin üzerinden geçtiğinde takımın libero oyuncusu olan Samet topu manşetle karşıladı. Havalanan topu Gökalp parmak pasıyla yükseltti ve Tekin havaya zıplayıp sert bir smaç bastı.
Karşı taraf smacı rahatlıkla karşıladı. Biri karşıladı, diğeri yükseltti ve bir başkası smaç bastı. Sağ taraftan basılan smaç orada oynamakta olan Gökalp'in file önünde kollarını havaya kaldırarak zıplaması üzerine bloklandı. Top karşı takımın sahasına kimsenin müdahale etmesine fırsat kalmadan düştüğünde yanımdaki Alara sevinçle bir çığlık atıp ellerini birbirine vurmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇİZGİ İHLALİ (VOLEYBOLCU)
Teen FictionAlara Yılmaz babasının antrenörlüğünü yaptığı milli erkek voleybol takımının kaptanına aşık olur... '300423
