38: Yanlış?

10.7K 1K 690
                                    


Sınavdan sonraya ertelediğim hiçbir şeyi yapmayacağımı bir haftanın sonunda da olsa fark edebilmiştim. Sınav benden çıkalı bir hafta olmuştu ve ben bu süreçte neredeyse hiçbir şey yapmamıştım, tabii uyumak dışında.

Uyumaktan bir aktivite olarak bahsediyordum çünkü bir anda tek mesaim haline gelmişti. Uykuya düşkünlüğümün nereden geldiğini az çok tahmin etsem de bu kadarı kabul edilecek cinsten değildi. Ayı gibi uyuyordum ve ,özellikle bugün, biraz daha zorlasam süreyi altı aya bile uzatabilirdim.

Uykumun en tatlı yerindeyken zile basılmasıyla uyanmıştım. Kapıyı açıp yatağıma geri dönmeyi planlasam da gelen kişi Anıl'dı ve beni evden ,kelimenin tam anlamıyla, sürükleyerek çıkarmıştı.

"Asma suratını."

"Bilerek olmuyor, çok uykum var." dedim, zorla getirildiğim spor salonundaki koşu bandındayken.

Uyudukça uyuyasım geliyordu ve bu durum huysuzlaşmama neden oluyordu. Önünü de alamıyordum.

"Çok uyumaya başladın, mala döneceksin."

Bunu bu kadar doğrudan söylemesi gülmeme neden olsa da böyle bir etkisinin olduğunu inkar edemezdim sanırım. Sadece beynimi değil, bütün bedenimi uyuşturuyordu.

"Zaten döndüm galiba."

Yüzünde küçük bir gülümseme belirdi. "Çok yazık, ben zeki çocuklardan hoşlanıyorum."

Başka zeki çocuklar düşüncesi uykumu bir anda kaçırmıştı. Bu yüzden lafa atlamakta gecikmedim. "Hayır, sen benden hoşlanıyorsun."

Kendimi sevmek konusunda hâlâ ara ara tökezlesem de en azından öyleymiş gibi davranabiliyordum artık. İstediğim kişi olmak için uzun bir yolum olsa da artık kendimden nefret etmek için bir sebep bulamıyordum. İlerletmek zor görünse bile en azından bir yerden başlayabilmiştim.

"Zekisin ama biraz geç öğreniyorsun işte." dedi alayla.

"Sonuçta öğreniyorum. Sen kendi işine bak."

"Tam olarak öyle yapıyorum."

Gülümsememi bastırmaya çalışsam da başarılı olamadım. "Konuşmayalım bir süre."

"Bence de konuşmayalım. O kadar güzel konuşuyorsun ki ağzını yiyesim geliyor."

Onu burada öpemeyeceğimi fark ettiğimde bakışlarımı dudaklarından çektim ve önümdeki düğmeye basıp hızımı arttırdım. Bir süre yarı koşar şekilde hareket etsem de en sonunda tamamen durdurmuştum aleti.

Koşu bandını bıraktığımızda kendimi bir köşeye atmayı düşünüyordum ki dambılların olduğu yere sürüklemişti beni.

Anıl ağırlık kaldırırken başında dikilmeye başlamıştım. Telefonu çaldığında elindeki dambıllardan birini bana uzattı. Galiba kaldırmam için vermişti ama ben pek umursamadan biraz önceki yerine bıraktım.

Bana bakıp kafasını iki yana salladıktan sonra aramayı yanıtladı. "Efendim?"

"Biz birazdan gideriz ama." dedi, gözleri yüzümde gezinirken.

"Tamam o zaman."

Bu kadar konuşmuş ve aramayı sonlandırmıştı. "Beytullah yoldaymış, onu haber verdi. Sorun olacaksa çok durmayız."

Normalde buraya onunla birlikte geldiklerini bildiğimden bugün de geleceğini biliyordum. Henüz ortada kesin bir şey olmadığından Beytullah'a eskisi gibi davranmaya çalışıyordum ancak anlaşılan pek başarılı olamamıştım.

"Yok, sorun olmaz."

"Emin misin? Bana anlatmadın ama mesafelisin ona karşı, anlayabiliyorum."

"Bilerek olmuyor." dedim. Galiba ondan uzaklaşmak benim kendimi koruma şeklimdi. Ortada hiçbir şey yoktu ama içime huzursuz bir his yayılmıştı çoktan.

Atlantis • bxbWhere stories live. Discover now