Yirmi dokuzuncu bölüm : Yeni Başlangıçlar

138 13 4
                                    

Efe

1 yıl önce

Doğan koleji artık beni daraltıyordu.
Tüm kurallar.
Engeller.
Babam.
Her şey, yavaş yavaş yok olmama sebep oluyordu. Onsuz geçen her gün biraz daha silikleşiyordu ruhum. Sürekli onu izlemek için okullarının önündeki sahilde elimde kitapla bekliyordum. Biraz erken gidiyordum okullarının önine.
Doğan Kolejinde, o sahte insanların arasında durmaktansa buraya gelir seni beklerken kitap okurdum.
Ama bu gün farklıydı. Kendime engel olamadığım gün bu günündü. Sınırlarımı yavaş yavaş parçalamaya başladığın gün bugündü. Beni yavaş yavaş öldürdüğün gündü bugündü.
Sabah herkesten önce ben çıktım evden. Akşam babam ile sert bir konuşma geçirmiştim. Artık onun karşısına çıkmak istiyordum fakat karşısına çıkmaya yüzüm yoktu. Yine de benden uzakta durmasına dayanamıyordum artık. Babamın söyledikleri, arabanın direksiyonunu tutan ellerimin sıkılaşmasını sağladı.
"Naz'a sandiğımdan fazla bağlanmışsın.Herkesin aksine senin aptallıklarının farkındayım. Ya onunla ol yada onu unut ikisi arasında kalmak gibi bir seçeneğin yok. Akşama karar ver gerisini bana bırak." Ses tonundaki tehditkar tınıdan ikinci seçeneği seçmemi istediğini biliyordum. Onu unutmamı istemesi demek kendimi kaybetmem demekti. O kadar ilaç ve daha nice şey bana onu unutturamamışken akşama kadar bunu yapmamı istemesi saçmalıktan başka bir şey değildi.

Okula geldiğimde dibimde biten Ecre'yi görmezden gelerek koridordaki dolabıma doğru adımlarımı hızlandırdım. Birden elimi tutarak önüme geçmesiyle kaşlarımı çatarak ona baktım. "Konuşmamız gerek Efe."dişlerimi sıkarak elimi tutan eline baktım. "Bırak." Sertçe elimi çektiğimde afallayan surat ifadesini hızla toparladı." Çabuk söyle, işim var." Ona tahammül etmek çok zordu. Elini sarı saçlarında gezdirerek parmak uçlarında yükseldi. "Sence de çok uzamadı mı bu ayrılık işi."diyerek yapmacık bir gülümsemeyle bana baktı. Hissiz bakışlarla bitti mi dercesine baktığım sırada yakamdan tutup beni kendisine çekmeye çalışmasıyla neredeyse bir yıldır ona karşı olan sabrımın sonuna gelmiştim. Sınırlarıma girmeye çalışıyordu. O kapı Naz'dan başkasına açık değildi. Onu kollarından iterek geri çekildiğimde geriye doğru sendeledi. Demir onun belinden tutarak düşmesini engellediğinde sert bakışlarının odağı bendim. "Bir daha böyle bir şeye kalkışırsan bedelini ağır ödersin." Sinirle koridoru terk ettiğimde kendime daha çok sinirlenmiştim. Nasıl olur da bana bu kadar yaklaşmasına izin verebilmiştim. Naz'a ihanet etmiş gibi hissediyordum. Sinirle okuldan çıktığımda okulunun önündeki sahile doğru sürdüm. Kayalıklardan tarafta yürüdüğüm sırada onu gördüm. Aşağıda bir kayaya oturmuş denizi seyrediyordu. Yanına gelip oturan çocukla dişlerimi sıktım. Elleriyle yüzüne dokunmuştu. Saçlarını kulağının arkasına sıkıştırmıştı.
Onu görmek bana iyi gelir sanıyordum fakat yanında gördüğüm herkesi kıskanırken bu pek mümkün olmuyordu.
Eskiden ben sıkıştırırdım saçlarını kulağının arkasına.

"Neden saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırıyorsun.?"
"Gözlerini kapatıyorlar çünkü."

Kıskanıyordum çünkü ben onun karşısına çıkamazken onlar hep onun yanındaydılar
Kıskanıyordum çünkü her gün görmek istediğim yüze, bakmak istediğim acı kahve gözlere onlar bakarken ben bakamıyordum.Bu kıskanmaktan öte bir şeydi. Bu farklıydı. Bu çok farklıydı.
Onu her gün görenler, onunla konuşanlar ne kadar da şanslılardı. Ben her gün onu gizlice izlerken, gizlenme gereği duymadan sürekli yanında olan arkadaşları onun kıymetini bilebiliyor muydu?

SiyalOù les histoires vivent. Découvrez maintenant