Yoongi onun tatlılığına karşı koymakta hep zorlanmıştı ama bugün onun için daha da bir cezbedici görünüyordu. Belki de ona karşı tamamen dürüst olunca gözleri daha net görmeye başlamıştı. Jimin'in onu terk etmeyeceğine artık gönülden inanmış da olabilirdi. Emin değildi. Tek bildiği çok güzel olduğuydu.

Koltuğun arkasından dolaşıp pencereyi kuvvetli elleriyle iyice kapatarak perdeyi sonuna kadar çekti ki rüzgar daha fazlagiremesin. Ardından sönmeye başlayan şömineye yeni odunlar ekledi ve maşayla ateşi karıştırdı.

"Kar hiç durmayacakmış gibi yağıyor."

Jimin yorgunca kıkırdadı. "Ben de küçükken böyle düşünürdüm. Ama merak etme, ne kadar uzun sürerse sürsün bahar gelecek."

"Güneşli günleri daha çok seviyorum sanırım,"dedi. Dürüsttü. Gittiği tüm görevlerde iklim şartlarında onu en çok zorlayan hep kar olmuş, karın beyaz kasveti içini karartmıştı. Mutlu yuvasını soğuk bir kış günü kaybettiği için böyle düşünüyor olabilirdi belki.

Dünyanın tüm ışıkları sönmüştü o gün.

"Ben kışı çok seviyorum ama bir bahar günü kırlarda kuzularla yürüyüş yapıp mis kokulu çiçekler toplamak gibisi yoktur." Çenesini tıpkı alfası gibi kokan battaniyeye sürterken gözleri titreşerek kapandı. "Umarım bu yıl kış uzun sürmez."

Yoongi sessizce mutfağa yönelirken gelecek baharı düşünmeden edemedi.

Eğer bir şansı varsa, bahar geldiğinde Jimin karnında minik yavrularını taşıyor olabilirdi.

Bunu düşünmek bile midesinde bir hareketlenme yaratırken içi karıncalandı. Bu, arada bir özellikle de yalnız gecelerde aklına düşüyordu. Buraya gelmesinin, Jimin'le eşlenmesinin tıpkı diğer çiftler için olduğu gibi bir amacı vardı. Yavru yapmak.

Ama Yoongi, Jimin ile ilişkilerine öyle yoğunlaşmıştı ki bunu aklından neredeyse çıkarmış, sanki eski dünyada normal bir ilişki yaşıyorlarmış gibi her şeyi öncelik sırasına koyarak yapmaya çalışmıştı. Önce birbirinizi tanıyın, birlikte vakit geçirin, karar verin, evlenin ve sevgi dolu yuvanızı şenlendirecek yavrular yapın.

Eski dünya böyle bir yerdi. Bu kulağa çok sıcak geliyordu.

Ama şimdi tüm o adımları atlayıp son adıma geçmeleri gereken bi sistemin kurbanlarıydılar, yine de Jimin ile olmak diğerleriyle olmaktan farklıydı. Bu Jimin'in kızgınlığının gecikmesi anlamına gelse ve omegayı içten içe yaralasa bile alfa bu durumdan hiç şikayetçi olmamıştı.

Aksine bu bir lütuf gibi gelmeye başlamıştı ona.

Eğer ilgilenmesi gereken başka omegalar olmasaydı her şeyini ona verirdi.

Jimin'in salondan, "Senin evinde olmak ve kokunu özgürce içime çekebilmek beni çok iyi hissettiriyor,"demesiyle alfanın düşünceleri bölündü. Jimin onu mutlu edebilmek için tüm kartları açık oynuyordu.

"Kokumu benimsemen de beni çok iyi hissettiriyor,"diye cevapladı alfa onu, önündeki tezgahta kimbap hazırlarken.

"Ne yapıyorsun?"

"Yiyecek bir şeyler hazırlıyorum. Açsındır diye düşündüm."

Jimin'den ses gelmeyince dönüp baktı ve onu, günler önce çiftleşme evinde unuttuğu yastığına sarılırken gördü. "Onu unutmuştun."

"Evet, aklımdan çıkıp gitmişti o gün."

"Onu sana getirecektim..."Kısaca durakladı. "Ama yapamadım. Tıpkı senin gibi kokuyordu, onu bırakmak istemedim." Kurduyla yaşadığı zor günler gözünün önünden geçti, Jimin'e ait bir şeyin elinin altında oluşu onu bir nebze olsa da sakinleştirmişti.

Baby Blue | yoonminWhere stories live. Discover now