44- TEHDİT

18.7K 2K 612
                                    

Ömer çıkıp gittikten sonra belki bir belki de iki saat boyunca öylece oturdum. İçimden ne ağlamak geldi ne de bağırıp çağırmak, sadece oturup düşündüm.

Mutlu olduğum zamanları düşündüm, mutluluk eski bir anı defteriydi benim için. Açıp okudum o defteri kafamın içinde, her sayfasını beklentiyle okudum. Belki Ömer'e rastlarım diye ama yoktu.

Anı defterim, onunla tanıştığım ve yakınlaştığım kısımlara geldiğinde bir ateşe tutulmuş gibiydi. Kafamın içi yandı, sayfaları hızla karıştırıp umutla bakınırken aniden alev aldı. Yandı. O anda nefes almakta zorluk çekip ayağa kalktım, kendimi dışarı attım.

Mutlu olduğum anların hiçbirinde Ömer yoktu, olsa bile acılarım mutluluğu yakıp ortadan kaldırmıştı.

Belki onu kendimden daha çok seviyordum, onsuz mutlu olacağıma onunla beraber acı çekerim diyordum. Ama bunun bencilce bir karar olduğunu fark ettiğim an ise, bu andı.

İkimizi mutsuzluğa sürüklüyordum.

Ömer iyi biri olmayacaktı, yanında durdukça sadece daha kötü oluyordu.

Deniz kenarına yaklaştığımda defalarca çalan telefonumu en sonunda açmaya karar verdim, elimi cebime atıp telefonu çıkardım. Ekranda isimsiz bir numara vardı, sorgulamadan açıp kulağıma götürdüm. Gözlerimi mavi denize diktim.

Gözlerim yanıyordu, başım dönüyordu.

"Alo?" bir erkek sesi geldiğinde dudaklarımı araladım, konuşmak bile zulüm gibi gelmişti o an. Derin bir nefes aldım, o sırada karşıdaki kişi yeniden seslendi. "Alo?"

"Kimsin?" sesimi bulduğum an, konuştum. Ama sesim o kadar yabancı gelmişti ki, titreyen ellerimle kenardaki banka tutunup zorlukla oturdum.

"Devran Komutan." dedi, belki birkaç saat öncesinde olsaydı bu isimi duyduğuma daha farklı bir tepki verirdim ama şimdi bir şey ifade etmedi. Ben konuşmayınca devam etti. "Erdal, seninle konuşmam gereken bir şey var. Müsaitsen konuşalım."

İşaret parmağımı yakama takıp zaten açık olan yakamı biraz daha genişletmeye çalıştım. Yüzüm buruşurken telefonda bekleyen adamı hatırlayıp cevap verdim.

"Deniz kenarındayım." diyebildim sadece, ardından açıklayıcı olsun diye ekledim. "Truva kafe."

"Geliyorum." deyip kapattı hızla. Sesi soğuk, mesafeliydi.

Telefonu kapatıp dizimin üzerine koydum, Devran gelene kadar denize bakmayı sürdürdüm. Sakinleşmek için düşünmemeye çalıştım ama Ömer aklıma geldiği an nefes alamıyordum. Tüm vücudum kasılıyor, boğazıma yaşadıklarım yumru gibi oturuyordu.

Bugün, kafama sıkmam için bir silahı elime tutuşturmuştu.

Düşündükçe, nefes almam daha da güçleşiyordu.

Bankın yanına bir beden oturduğunda kim olduğuna bakmama bile gerek yoktu, Devran Komutan yanıma geçip oturmuştu. Birkaç dakika benimle beraber denizi izledi sadece.

"Kim olduğumu biliyorsun." dedi soğuk bir sesle ama sesinde acı gizliydi sanki.

Biliyordum, en yakın arkadaşım, polis tarafından şehit edilen Devrim'in abisi.

Onu çok özlemiştim.

"Kardeşim sizin gibiydi," diye konuşmaya başladı. "Asi, anarşist."

Güldüm, hem de ne anarşist.

"Onu defalarca uyardım, bu işlere girmemesi konusunda. Belki siz sadece özgürlük için direniyordunuz ama onun niyeti farklıydı. Örgütler için bildiri dağıtıyordu, PKK ile iş birliğindeydi." bilmediğim, belki de yalan dolan şeyleri anlatmaya devam etti.

Belki de yalan değildi, sadece ben bilmiyordum.

"Defalarca uyardım," diye bastıra bastıra söyledi, sanki sonrasında söyleyeceği şey için önlem alıyordu. "Dinlemedi beni, kardeşlikten reddettim. Üniversitede çıkan son eylemde de, terör örgütlerinin işinin olduğunu bildiğim için polislere haber verdim."

Dakikalardır denizden ayrılmayan gözlerim anında onun yüzünü buldu, kafamı çevirip belki de saatler sonra ilk defa farklı bir hissiyatla, dehşetle suratına baktım.

Haber verdiği polisler, kardeşinin canını almıştı. Eğer o eyleme polisler gelmemiş olsaydı, Devrim hâlâ yaşıyor olurdu.

Devran Komutan yüzüme bakmadan anlatmaya devam etti. Elindeki araba anahtarıyla oynuyordu.

"Eylemi polis bastığında oradaydım-"

"Devrim senin yüzünden öldü?" dedim inanamayarak. Kardeşinin ölüm emrini vermişti.

"Öldüğünde oradaydım-"

"Kardeşinin ölmesine göz yumdun." gittikçe dehşete düşüyordum. Dediklerime aldırmıyordu.

"Ve sonra hayalim olan askerlik için soyadımı değiştim. Ailemi arkada bıraktım, o terör örgütüne destek veren kardeşim yüzünden, sicilimi kirletmedim."

Bakışlarını bana çevirdi, gözlerinde acı vardı ama gizlemeye çalışıyordu.

"Ve sen şimdi benim kim olduğumu biliyorsun. Araştırdın beni, buldun, aferin sana." dedi gülümseyerek, sinirliydi.

"Bunu ister tehdit olarak algıla, ister uyarı bilemem. Ama eğer bu ortaya çıkarsa, benim başıma bir şey gelmeyecek olsa bile seni rahat bırakmam." dediğinde boş boş suratına baktım.

"Beni tehdit etme."

"Ediyorum."

Normalinde olsa böyle bir tehdite pabuç bırakmazdım ama şimdi karşımdaki bu insan o kadar iğrenç geliyordu ki ona yapacağım hiçbir şey içimi soğutmayacaktı. Bunu ifşa etmeyi aklımdan bile geçirmemiştim bile.

"Devrim benim en yakın arkadaşımdı," dedim dakikalar sonra. "Senin anlattığın şeylerin doğruluğunu kestiremiyorum. Senin gibi birine inanmam."

Ağzını açmak istediğinde konuşmaya devam ettim.

"Kardeşinin ölmesine göz yuman birine inanmam ama rahat ol, bir şey de yapmam. Ne kadar gizlersen gizle, o vicdan azabı senin ölene kadar yakanda olsun. Allah sana uzun ömürler versin, versin ki bu vicdan azabın seni yakıp kavursun."

Yüzündeki ifade, doğru bir karar verdiğimi gösteriyordu. Bunu beklemiyordu, onu ifşalayacağımı düşünüyordu. Bunu istiyordu, ne kadar inkar etse de.

Yapmayacaktım.

Telefonu elime alıp ayağa kalktım, bir daha yüzüne bakmadan arkamı döndüm ve yürümeye başladım.

Omzumdaki yükler gittikçe çoğalıyordu.

***

Bu gece final gelir.

DEVA Where stories live. Discover now