3- ÖLDÜRDÜM ÇİÇEĞİMİ, YAŞATAMADIM

27.2K 3.1K 1.6K
                                    

Arabayı sakince süren adama kısaca baktım, yüzünü izlemek en güzel manzarayı izlemekten daha güzeldi.

Sakalsız halini ne kadar özlesem de o sanki yas tutuyormuş gibi sakalını hiç kesmiyor, çok fazla uzadığında benim zorumla ucundan kesiyordu biraz.

Eskisi gibi gömlek ve pantolonda giymiyordu, üzerine ne varsa geçiyor. Kırışık olmasını bile umursamıyordu, bu yüzden hep tişörtleri bile ütüyerek koyuyordum dolaba. Kendisi yapmayacaktı biliyordum ama ben onu böyle görmek istemiyordum.

Zaman geçtikçe tüm zamanını evde öldürür olmuştu. Bacağının sadece askerlik için uygun olmadığını ama yaşamını bu bacakla da sürdüreceğini kabullenmek istemiyordu. Onun için hayat bitmiş, sadece benim için yaşıyordu sanki.

"Yarın mekana gel," dedim yüzüne bakarken. İfadesini hiç bozmadı. "Çok fazla kalabalık olmayacak, biz bize oluruz."

"Bakarım." dedi yalnızca.

Üniversite zamanında da böyle soğuk biriydi ama beni sevdikten sonra değişmiş, tatlı bir adama dönüşmüştü. Şimdi ise ne ciddiydi ne de enerjik. Ruhsuz duruyordu.

"Akif ne zaman gelecek?" diye sordum, orospu çocuğu Akif önceden bizim evden çıkmazken şimdi şehir dışında olduğu için ancak iki haftada bir geliyordu ve bu adam zaten yalnızken ona arkadaşlık edemiyordu.

"Yarın geleceğini söyledi." dedi yalnızca, rahatladım. En azından Ömer biraz onunla uğraşır vakti geçerdi.

Akif arsız biri olduğu için Ömer ne kadar sinirlense de onu daha fazla çıldırtıp istediğini yaptırıyordu. İstediği şeyler de hep Ömer için iyi olacak şeylerdi.

"Saffet gelecek önümüzdeki hafta, birkaç hafta dururum dedi." dediğimde kafasını salladı, ona iyi gelecek kişileri yanında istiyordum.

"Haberim var, mesaj attı."

"Görüldü atmışsın." dedim gülerek, Saffet görüldü attığını görünce acaba istemiyor mu gelmemi diyerek beni aramıştı.

"Mesaj yazmak istemiyorum."

Bunun sebebi de bendim, sanki bana ceza vermek için yapıyordu her şeyi. Bir kız ya da yabancı bir erkekle konuşurken gözlerinin içine bile bakmıyordu.

Onu suçladığım olay yüzünden, bana ceza vermek istiyordu. Böyle zamanlarda ağzıma gelen lafları geri itiyor ve kendimi susturuyordum. Yeniden aynı konuları açmak istemiyordum.

Hele ki Melih'in sürekli beni arayıp, adresinizi ver onu görmek istiyorum diye sormalarından sonra sakin kalmaya çalışıyorum.

Artık Ömer'den aşık olmadığına emindim çünkü aşk dediği şeyin benim Ömer'e olan sevgimin tırnağı bile etmeyeceğini bildiğimden ciddiye almamaya çalışıyordum.

Sadece gelip onu bu halde görmek istiyordu, üzülüyordu. Tabi numaramı değiştiğim için bir daha ulaşamadı.

Ömer ile sevgili olduğumuzu bilmesine rağmen hâlâ onun peşinde dolandığı için içimde ona karşı sevgi kalmamıştı.

Araba durduğunda kendime geldim, Ömer el frenini çektikten sonra kapıyı araladı. Bazı zamanlar onu ikna edip deniz havası alsın diye deniz kenarına getiriyordum. Saatlerce oturup ardından eve gidiyorduk.

Ondan önce davranıp indim, Ömer aksayarak arka kapıyı açtı ve kol değneğini çıkardı. Oysa ufacık mesafeyi yürüyebilirdi ama kol değneği olmadan gidemeyeceğini düşünüyordu.

Arabanın arkasından dolanıp kaldırıma, yanıma gelirken yüzünü buruşturdu kol değneğinden dolayı. Tutma yerindeki esmer elinin boğumları bembeyaz olmuştu.

"Ömer değneği bırakıp yürüyebilirsin, bank hemen şurası." dedim ona aslında bunu yapabileceğini söylemek ister gibi.

Kafasını yerden kaldırıp buruşmuş yüzüyle bana baktı, sinirlendi.

"Canım acıyor Erdal," dedi sesini yükseltip, acı ve sinir vardı sesinde. "Canım acıyor."

Öfkeyle gözlerini irileştirerek bağırdığında etraftaki birkaç kişi bakışlarını bize çevirdi. Ömer'in yeşil gözleri dolu dolu olmuştu, çenesi kasıldı.

"Tamam." dedim hızla yanına gidip. "Tamam, özür dilerim."

Kolundan tutmaya çalıştığımda hafifçe itti beni, yardımımı istemedi. Zorlanarak da olsa önümden geçip gitti. Kasılan vücudunu görebiliyordum.

Ona yardım etmek istiyordum ama nasıl yapacağımı bilmiyordum, ne yapsam yanlış geliyordu.

Peşinden gittim, banka yaklaşıp kalıplı vücudunu hızla banka bırakıp, elindeki kol değneğini öfkeyle kenara attı. Nefes alışverişleri hızlanmıştı, oturduğu yerde geriye yaslandı.

Göz ucuyla ona bakıp, kol değneğini aldım ve ben de yanına geçip oturdum. Hemen yanıma koydum elimde tuttuğum değneği.

Yerinden kıpırdanıp cebinden bir paket sigara çıkardı ve titreyen elleriyle dudaklarının arasına koydu. Çakmağı çıkarıp yakmaya çalıştı ama aşırı sinirli olduğu için bir türlü yakamıyordu.

"Ananı sikeyim senin." diye mırıldandı, çakmağı fırlatacağını anladığımda hızla elinden kaptım.

Göz ucuyla bana baktı, sakince yaktım sigarasını. Sinirli duruşuna gülümseyerek karşılık verdim, ne kadar öfkelense de ona bir şey demiyordum çünkü kafası yerinde değildi.

Sigaradan derin bir duman aldı ve ardından gözlerini benden hiç ayırmadan elini yanağıma koyup hafifçe okşadı. Bu özür dileme şekliydi.

Etraf kalabalık olduğundan elini hızla çekti ve önüne döndü.

Biraz daha yaklaştım ona.

Bir sigarada ben yaktım.

Denizi izlerken, derin bir nefes çektim içime.

Dakikalarca sustuk, ardından onun sesini duydum.

"Tedavi göreceğim." dediğinde afallayarak ona döndüm, bakışı mavi denizdeydi. Gülümsedim.

"Yarın alırım randevuyu Hakan Beyden." dedim, uzun süredir ikna etmeye çalışıyordum psikolojik destek alması için.

"Bacağım için tedavi göreceğim Erdal." dedi keskin bir sesle.

Gülümsemem yüzümde asılı kaldı.

"Ömer..." diye mırıldandım.

Alacağı tedavi o kadar kötüydü ki doktorlar bile olmamasını istiyordu. Alacağı tedaviler, bacağının düzelmesi için gireceği ameliyatlar ve elektirikli tedaviler hepsi çok acı vericiydi.

Bunu yapmasını istemiyordum.

"Kararımı verdim." itiraz edeceğimi anladığında, konuya noktayı koydu.

Bir şey diyemedim.

Şimdiden çekeceği acıları düşünüp, kendimi harap etmiştim bile.

DEVA Where stories live. Discover now