17- BÜLBÜLÜN ÇARESİ GÜL'DÜR

26.3K 2.9K 1.5K
                                    

Yatağa oturmuş dakikalardır Ömer'in duştan çıkmasını büyük bir iç sıkıntısıyla bekliyordum.

Duşa girmeden önce söylediği şeyler geleceğe dair koca bir karanlıktan ibaretti benim için, söylediği o 'güzel' hayallerin benim hayatımda hiçbir karşılığı yoktu. Olması içinse sadece yanına Ömer'in eklenmesi gerekliydi.

Ömer'den başka bir hayatımın olmayacağını kalbim ve beynim çığlık çığlığa bağırıyordu, eskiden yüreğimde filizlenen küçük umut tohumu ise çoktan çürümüştü. Ona suyunu ben değil, o veriyordu. Ve o suyunu ihmal etmişti. Hem de uzun süredir.

Sadece onun varlığıyla varoluyordum, yeşil gözlü adamın beni sevdiği kadar vardım. Onun nefes aldığı kadar da yaşıyordum.

Nefesini hissetmediğim anda, hayallerimde olduğu gibi karanlığa teslim olacağımı biliyordum.

Eskiden beni kimsemin olmadığına kendisi ikna ediyordu, şimdiyse ben inkar etmiyordum. Ömer'den başka kimsem yoktu.

Gözyaşlarım yanaklarımda kurumuş, sahibini bekleyen bir köpek gibi onu yatağın üzerinde sessizce bekliyordum.

Akif birkaç kere gelip beni kontrol ettiğinde ağladığımı görüp, nolduğunu sormuştu ama yeşil gözlü komutandan başka kimseyle tek bir kelime edesim dahi yoktu. Erzincanlı ve Akif benim konuşmayacağımı anladığında, tek bırakıp salona inmişlerdi.

Suyun sesi kesildiğinde beklenti dolu kahvelerimi kapıya diktim, dakikalar sonra havluya sarılmış beden dışarı çıktı. Belinden aşağısını beyaz havluyla örtmüşken esmerimsi tenini, gövdesini açıkta bırakmıştı. Künyesi boynunda sallanırken elindeki küçük havluyla saçlarını tek eliyle kurulayarak içeri girdi.

Bakışları bana değdiğinde şaşırmadı, ufakta olsa afallamadı bile. Sesini çıkarmadan dolabın önüne geçti, aynadaki yansımasıyla göz göze geldim.

"Neden gitmedin?" diye sordu sakin bir sesle, bunun cevabını benden daha iyi biliyordu.

"Gidemem." dedim dakikalardır konuşmadığım için çatallaşmış sesim aşırı zavallı gelmişti kulağıma.

"Hmm." dedi elindeki havluyu kenara koyup. Ardından dolaptan kendisine kıyafet çıkardı yeniden.

"Sen benim gitmemi ister misin ki?" dedim cevabından korkarak.

"Sarı," dedi 'ah ah' der gibi. "Sen benim yanımdan başka bir yere gidebilir misin? Ya da ben senden gider miyim?"

Göz ucuyla bana bakarak güldü, baksırı ve eşofmanını giydiğinde gözlerimi üzerimden çekmedi. Ardından yanıma geldi, çok hafifçe aksıyordu.

"Bebeğim," dedi ne kadar içten olduğunu bilmiyordum. Hemen önümde durdu ve çenemi tutup kafamı kaldırdı. Dudaklarım aralık, kirpiklerimi kırpıştırarak baktım yüzüne.

"Bizim bizden başka kimsemiz yok." dedi çenemi okşarken.

"İstersen dünyanın öbür ucuna git, benden ayrılamazsın." yutkundum, saniyelerce yüzümü izledi ve ardından çenemi hafifçe itti.

Ne hissedeceğimi şaşırmıştım.

"Peki ne olacak?" diye sordum, ayrı kalamayacağımızı anlamıştım zaten. Bunu onun söylemesine bile gerek yoktu ama nasıl birlikte olacaktık.

"Bilmem." dedi yalnızca, eğilip boynumdan öptü. "Bu güzel Bebek kokun benden uzaklaşmasın yeter."

Kokumu uzun uzun içine çekti, bir elini öptüğü yerin zıt tarafına koyduğunda dudaklarını boynuma bastırdı. Nabzımın attığı yeri öptü.

DEVA Where stories live. Discover now