28- YEŞİL GÖZLÜNÜN ÖZLEMİ

34.7K 3.5K 2K
                                    

Taksiden indiğimizde şoföre parasını uzatmak için ne kadar çabalasamda Erzincanlı elime vurup engel oldu, nasıl olsa kardeşim gibi olduğu için umursamadan indim.

Arkadan aldığım iki çantayı sırtlayıp karşımdaki iki katlı eve baktım, evet dayanamayıp gelmiştim yine onun yanına.

Özlediğim için daha fazla dayanamamış, daha fazla liseli aşıklar gibi aramasını beklemeden gelmiştim.

"Hadi." dedi Erzincanlı yanıma gelip, o sırada taksi gaza basmış yanımızdan ayrılmıştı.

"İnşallah evde değillerdir, evde ne bok yediklerine bakarım." dedim arka bahçeye ilerlerken, yanımdaki bedenden boğuk bir gülme sesi geldi.

Bahçeden içeri girdiğimde etrafta boş içki şişelerini gördüm, yüzümü buruşturdum. Holmes kulübesinde uyuyordu sakince, onu da çok özlemiştim. Evi terk ederken onu alamamıştım. Üzülmüştüm.

Uyuduğu için ona bulaşmadan eve yaklaştım, o sırada içeriden sesler geliyordu. Evde oldukları için yüzümü astım, ne yaptılarsa yakalayamayacaktım.

"Yürüyüşe ne zaman gidersin sen? Yanında geleyim." dedi Akif, adımlarımı durdurup onları dinledim. Ahmet'in de göğsünden tutup onu durdurdum.

"Bilmem öğleden sonra soğuk havada çıkarım." dedi Ömer ifadesiz bir sesle.

"İyi, bir de balık ekmek yeriz miss."

Acayip sıradan konular konuştuklarında yüzümü astım, beklediğim şeyi alamadan içeriye doğru bir adım attım.

Ömer yine her zamanki koltuğunda oturmuş önündeki televizyona bakarken Akif telefonuyla oynuyordu. İkili koltuğa yayılmıştı.

"Orospu çocuğu Akif." dedim uzun süreli kinim verdiği öfkeli sesle.

Akif irkilerek bana döndüğünde, Ömer'de afalladı, omzunun üstünden geriye kısa bir bakış attı.

Beni gördüğü an ifadesiz bakan yeşil gözleri özlemle dolup taştı sanki. Anında oturduğu yerden destek aldı, uzun boyuyla ayağa kalktı. Üzerinde yeşil tişört, altında ise siyah kargo pantolonu vardı.

O sırada Akif'e olan sinirim geçip giderken, bana göre artık uzun gelen bir sürenin ardından yeşil gözleri yeniden görmenin verdiği özlemle elimdeki çantayı bıraktım.

O sadece gözlerimin içine bakıp çok hafif aksayarak yanıma geldi, geldiği an kimseyi umursamadan belimden tutup kendine çekti sertçe.

Anında kafasını boynuma gömdü, burnunu tenime bastırıp nefes aldı. Eli daha da sıklaştı.

Ben de onun kokusunu içime çektim, gözlerimi kapatıp sıkı sıkı sarıldım bedenine. Gittiğimde böyle olmadığını bildiğim için garip gelmişti bu hali.

"Erdal..." dedi boynumdan öpüp. Ardından geri çekildi, gözlerimi açtığım anda dudaklarını dudaklarıma bastırdı.

Kokumu içine çekerek derince öptü, alt dudağımı dudaklarının arasına alıp emdi. Alnını alnıma yasladı.

"Sarı bebeğim benim." dedi kapalı gözlerinin ardından, yutkundu.

Bir kez daha öptü ve bileğimi tutup beni koltuklara çekiştirdi. Ona ayak uydurdum, kokusuyla sarhoş olmuştum sanki.

"Sonunda amına koyayım, başımın etini yedi Erdal'da Erdal diye." Akif söylendiğinde Ömer ona aldırmadan koltuğa oturup beni yanına çekti, oturduğumuz an yine belimden tutup beni göğsüne çekti.

"Madem bu kadar özledin niye mesajlarıma cevap vermedin?" dedim kafamı göğsünden çekip yüzüne bakarken. Ömer yeniden bastırdı beni kendine.

"Şşş," dedi geçiştirir gibi. "Konuşma."

Yeniden kafamı boynuna gömdü ve sıkı sıkı öptü. Sakalları beni huylandırdı ama umursamadım, elimi karnına koydum.

Ömer boynumu esir almış, izlerinin çoktan gittiği tenime dilini ve dişini sürüp yeniden mühürlüyordu sanki.

"Niye geleceğinizi haber vermediniz?" diye sordu Akif, boynumdaki adamı umursamadan ona kaşlarımı çattım.

"Niye haber verelim? Yoksa aklından yine orospu çocukluğu mu geçiyordu?"

"Ulan şaka yaptım ben." dediğinde daha fazla sinirlendim.

"Senin şakanı sikerim." dedim üzerine atılmak için ani bir hareketle ayağa kalkmaya meyillenirken.

Ömer konudan bağımsız bir şekilde tenim dişlerinin arasındayken mızmızlanarak kalkmamı engelledi ve daha fazla gömüldü. Bebeğin beni bırakmayacağını anlayıp sadece ters ters bakmakla yetindim. Elimi yeşil gözlü adamın saçına atıp okşadım.

"Sen niye mesajlarıma geç cevap veriyorsun aslan parçası?" dedi Ahmet, Akif'e.

"Dakika başı mesaj atıyorsun amına koyayım." dedi Akif ona dönüp sinirle.

İkisi gereksiz bir kavgaya düşmüşken bu konu hakkında düşünmeyi sonraya erteledim.

Boynumda oyalanan adamın kafasını geriye çekip yüzüne baktım, gözleri yaşarmıştı. Üzüntüden olmadığı belliydi, zevke mi gelmişti?  Afallayarak baktım, bu kadar fazla mı özlemişti beni?

"Çok mu özledin beni?" diye fısıldadım saçını tuttuğum için kafasını çok hafif geriye çekmiş adama. Gözleri dudaklarıma kaydı.

"Erdal," dedi boğuk sesiyle. Ama cümlesini devam ettirmedi, söylemesini istiyordum.

"Söyle." dedim ben de dudaklarına bakıp. Öpmeye çalıştığında ona engel oldum, dudağının kenarı kıvrıldı. Tek kaşımı kaldırıp inatla yüzüne baktım.

"İnatçı." dedi eli belimde gezerken.

"Söyle bozkurt."

Yeniden öpmeye çalıştı ama yine engel oldum, bu sefer durmadı ve saçını tuttuğum elimin bileğini sertçe tutup aniden sırtımı koltukla buluşturdu. Üzerime bir hızla çıktı.

Akif ve Erzincanlının sesi kesilmişti.

"Yukarı çıkın, aşağı inmeyin." dedi Ömer sadece, o sırada afalladığım için kendiliğinden aralanmış dudaklarıma öpücük bıraktı.

İkisi hiçbir şey demeden yukarı çıktığında bacağımın arasına yerleşen adama ters ters baktım.

"Dokundurmam kendime." dediğimde sırıtarak çenemden öptü.

"Tamam." deyip dudaklarını dudaklarıma bastırdı.

Öpmeye başladığında öfkeli bir şekilde inledim ve onu üzerime çektim. Biraz özlem giderdikten sonra doğduğuna pişman edebilirdim.

Hararetle tişörtünü çıkardı, künyesi boynunda sallanırken kafamı kaldırıp nefes nefese dudaklarına uzandım. Anında karşılık verip elini enseme koyup yeniden kafamı yere koydu.

Söylemese bile beni özlediğini daha önce hiç yapmadığı bir şeyi yapıp, koltuğun üzerinde sertçe becerdiğinde anladım.

DEVA Όπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα