33- KALABALIĞIN İÇİNDE DÜŞMAN YÜZÜ

29K 3.3K 1.1K
                                    

Geçen gün yaşanan yanlış anlaşılmadan sonra karşımda üç yaşında bir çocuk varmış gibi davranıyordum.

Onu tek başına ağrı bir tedaviye göndermek, hiç tanımadığı taksicinin yerime ona yardım etmesi, kırgınlığı derken kalbime öyle bir ağırlık çökmüştü ki bazen durup dururken gözlerim doluyordu. Kendimi affettirmeye çalışıyordum, belki de affetmişti ama ben hâlâ üstüne düşüyordum.

Koltukta yorgunlukla uyuyan adama bakıp mutfağa ilerledim, kış ayının en sevmediğim tarafı yemek yapılınca pencereler açık olmadığı için kokunun her yana yayılmasıydı. Ocağın önüne gidip kısık ateşte pişen yemeğin altını kapattım. Kapağını açıp buharını aldıktan sonra yeniden kapağı kapattım.

Masayı yavaş yavaş kurduktan sonra dışarda gökgürültüsü geldiğinde hemen ardından yağmur başlamıştı. Zaten kasvetli olan hava iyice kararmış ama huzursuz değil baya bir huzurlu hissettiriyordu.

Mutfakta işimi halledip koltukta Holmes ile yatan sevgilimin yanına gittim. Huzursuz bir uykunun içinde olduğunu hafifçe çatılmış kaşlarından anlıyordum. Zaten uzunca zamandır arada sırada bana sıkı sıkı sarıldığı uykular dışında huzurlu değildi.

Kafasının olduğu yere diz çöktüm ve kollarımı koltuğun köşesine koyup bir süre yüzünü izledim. Kilosu eskisiyle aynı olmasına rağmen kendini bırakıp saç sakal saldığı için oldukça iri duruyordu. Bakımsız yüzü ise hâlâ aynı güzelliğini koruyordu. Sonuçta elmas çamura batsa bile elmastı.

"Ömer..." diye seslendim ama dudaklarım bükülü olduğu için garip, onun dediğine göre tatlı bir ses çıkmıştı. "Ömer."

Hafifçe dürttüğümde anında yerinden kıpırdandı, gözleri açıldı ama aşırı boş bakıyordu. Nerede olduğunu saniyeler içinde kavradıktan sonra derin bir nefes alıp kendisine sarılarak uyuyan Holmesa biraz daha yapıştı. İkisi birbirinden haz etmiyorken şimdilerde şekerlemeleri beraber yapıyorlardı.

"Yağmur mu başladı?" dedi kapalı gözlerinin ardından.

"Evet, yemek hazırladım kalk yiyelim sonra yatarsın yine."

"Tamam." dedi ama kalkmaya çokta niyeti yoktu sanki.

Dirseklerimden destek alıp yüzüne eğildim, ilk kapalı gözlerinden öpüp ardından yanaklarına indim. Yeşil gözleri açılmıştı hemen, sakince beni izliyordu. Yumuşak bir şekilde öperken dudağına geldiğimde az daha yaklaşıp sıkıca öptüm. Kafamı geri çekip yeniden yeniden öptüm.

İlk başta karşılık vermese de o da her kafamı çekip öptüğümde öpüyordu. En sonunda geri çekilmedim, küçük küçük öpmeye devam ettim. Çıkan o naif ses içimi huzurla doldurmuştu. "Hadi, kalk." dedim ve alt dudağını dişlerimin arasına alıp ısırıp emdim.

Sıkıca öpüp geri çekildiğimde yeşil gözlü adamın uykusu tamamen açılmıştı, Holmesdan kendisini kurtardı ve bedenini ayağa kaldırdı. Ensesini ovup kafasını sağa sola oynattı, ayağa kalkıp elimi uzattım. Yan bir şekilde bakıp esmer ellerini uzattı.

Parmaklarınızı birleştirip mutfağa ilerlerken yine benden destek aldı, direkt masaya oturdu.

"Yağmur durursa yürüyüşe çıkarız." dedim yemekleri masaya koyarken.

"Bakarız." dedi yüzüme bakmadan kaşığı eline alırken.

Kendi yemeğimi de alıp oturdum masaya, sessizce yemeye başladık ve ufak tefek sohbetler ettik. Kırk yıllık evli gibi davranıyorduk, arkadaşlarımın ailesinden gördüğüm kadarıyla anne ve babaları böyleydi.

"Seyfi abi ne yapıyor?" dedi salatayı çatallarken.

"Şu sıra memlekete gitti, kafeyi bana bıraktı bildiğin müdürleri oldum ordakilerin." dediğimde dudağının kenarı kıvrıldı.

"23 Nisan çocuğu oldun yani ha?" dedi bir yeşilliği ağzına atıp kafasını kaldırıp bana baktı ve gülerek göz kırptı.

"Büyüdüm ben artık Bozkurt." dedim yalandan havalı bir sesle, kasları havaya kalktı.

"Hâlâ bebeksin Erdal."

"Oğlum ben bebek değilim amına koyayım." diye söylendim.

"Kokun hiç öyle demiyor ama neyse."

Benden aldığı koku nasıl bir şeyse sakinliyor, belki de bu yüzden her defasında beni affediyordu.

"Yarın komutanlardan biriyle görüşmeye gideceğim." dedi bir hızda, yemeğini yemeye devam etti. Tepkimden korktuğu belliydi, zaten anında kaşlarım çatıldı.

"Ömer sen götünün sikilmesine çok meraklısın galiba." dedim ettiğim yemini hatırlatırken.

"Kabullendim artık, ne yapacaksan yap." dedi gülerek.

"İyi, gittiğin gün topallarsın." alayla güldü ama ben ciddiydim. Harbiden giderse onu sikecektim.

"Akif'i aradım," dedi konudan bağımsız bir şekilde. "Haftaya gelecek."

"Niye geliyor?"

"Senin işlerin oluyor bazen," dedi imalı bir sesle. "Tek başıma gidip gelmek zor oluyor, az kaldı zaten tedavinin bitmesine biraz yardımcı olur."

Laf soktuğunu hissettiğim an yüzüm düştü, sadece bir kere unutmuştum onunla ilgili bir şeyi ve nasıl kırdıysa koskoca adam hâlâ tavır alıyordu. Sesimi çıkarmadım.

"Burdayım ben zaten ama neyse gelsin." dedim fazla tepki vermeden.

Bir şey söylemedi, yağmur durduğu için yürüyüşe gitmeye karar verdik. Gidip üzerini giyinirken ben de bulaşığı halletmiştim.

Aşağı geldiğinde Holmes'ı da alıp ıslanmış toprak kokusu ve serin havada kimsenin olmadığı sokağa çıkıp kol kola yürümeye başladık. Ayağı sakat olduğu için yolda böyle gitsek pek fazla insanın dikkatini çekmiyordu.

"Sigaram bitti, dönüşte alalım." dediğinde kafamı salladım. "Bir de alışveriş yaparız."

"Tamam." dedim Holmes'ın taramasından sıkıca tutarken. Aslında tasmaya gerek yoktu ama yine de bir ihtimal kaybederim diye ödüm kopuyordu. Kaybetsem ne yapacağımı bilmiyordum.

Sohbet ederek yürürken caddede, kalabalığın içinde tanıdık bir yüzle göz göze geldim. Uzaktan bakışlarımız birleştiğinde ifadesiz bakışları tüylerimi ürpertti.

"Melih?" dedim anlamayarak, Ömer anında bana baktı.

"Ne?"

O sırada Melih olduğunu düşündüğüm belki de Melih olan kişi elini cebine koyup yürümeye devam etti. Arkasından kaşlarım çatık bir vaziyette bakıyordum. Sanki yolda gördüğüm sıradan bir arkadaşımmış gibi karşılaşmıştık.

"Melih'i gördüm." dedim adımlarımı durdurup kalabalığın içinde kaybolan kot ceketli gencin arkasından bakarken. Gözümün önünden kayboldu.

"Benzetmişsindir." dedi Ömer sakince, önüne döndü.

O hiç aldırmadı, dümdüz yürümeye devam etti. Belki de gerçekten benzetmiştim.

Son kez bir daha arkaya baktım ve kafamı iki yana sallayıp önüme döndüm. İnsan insana benziyor olabilirdi.

DEVA Where stories live. Discover now