23- ARA VERME SORUNSALI

26.3K 3K 800
                                    

3 gün sonra

Bitlis

Pansiyonun camından dışarıdaki yağmuru izlerken içimi derin bir hüzün kapladı. Sokakta geçen çocuklara, delikanlılara baktım. Belki hayatım bu yöne evrilmeseydi, ailem olsaydı ben de bu şehirde normal bir insan olarak yaşıyor olacaktım.

Küçük ve bakımsız şehrin farklı bir aurası vardı, yağmurun ıslattığı parlak zemine dikkatli bir şekilde basan insanlar, arabaların gürültüsü. İnsan kalabalığı, trafik ışıklarının yerdeki yağmur birikintisine yansımasıyla oluşan garip iç ısıtan görüntüsü.

Her şeyiyle beni evimde gibi hissettiyordu.

Geldiğimden beri annemin, babamın ve kardeşimin mezarına gidememiştim. Gitme düşüncesi bile nefesimi kesiyordu, kendimi hazır hissetmiyordum. Onları çok tanımasam bile beni doğuran belli bir yaşa getiren anne ve babamın toprağın altında olması sanki onları yeni kaybetmişim gibi kalbime ağırlık çökmesine sebep oluyordu.

Ayrıca babaannemin mezarıda hemen onların yanındaydı, belki de bu yüzdende gidemiyordum.

İçeriye biraz hava gelsin diye camı açtığım an sesler daha çok doluştu kulağıma, yağmurun yancısı olan hafif rüzgar suratıma değdi. Buz gibiydi ama üşütmüyor, ürpermemi sağlıyordu.

Kapının açılma sesiyle omzumun üstünden geriye baktım, Erzincanlı elinde bir poşetle içeri girdi. Yağmur montunu yer yer ıslatıp izler bırakmıştı, saçı nemliydi.

"Sarı kapat camı dondum ya." dedi poşeti kenara bırakıp, sözünü dinleyip camı kapattım ve küçük perdeyi çektim. Arkamı döndüğümde Ahmet montunu çıkarıyordu.

"Ne aldın?" diye sordum yatağıma oturup.

"İçki fiyatları bana evde rakı yaptırıp kör kalmaya itecek kadar uçuk Sarı." dedi kafasını iki yana sallayıp. "Bira aldım."

"Tamam, bira seviyorum zaten."

"Evet aslında çok pahalı olan şeyleri yemeyi bırakıp, ucuz şeyleri seversek kendimizi fakir hissetmeyiz. Biz bunu seviyoruz abi kime ne?" dedi gülerek montu kenara bıraktı ve ardından poşeti alıp kendi yatağına oturdu.

Aldığı biralardan birini çıkarıp bana uzattı, yerimden kıpırdanıp aldım. İkimiz aynı anda açıp büyük bir yudum aldık içkiden, acı sıvı boğazımdan kayıp gittiğinde yüzüm hafifçe buruştu ama aldırmadan bir yudum daha aldım.

"Bence biz bir ay kadar burada kalırız, bu yüzden ben kiralık evlere bakacağım." dedi Erzincanlı geriye yaslanıp telefonunu çıkarırken.

"Ahmet istersen sen gidebilirsin, işin gücün var." sırf orada onu yalnız bırakmamak için yanıma gel demiştim, kırmadan gelmişti ama benimle ilgilenmesine gerek yoktu.

"Sarı iznimi senin yanında olmak için aldım, sıkıntı yok. Hem çalıştığım yer resmi bir kurum değil, tanıdık bir yer yani istediğim kadar izin alırım sonrasında hesaplaşırız onlarla zaten." dedi bir yudum alıp gözlerini telefona kitlemişken.

"Sen bilirsin." dedim, ben de kendi telefonumu çıkardım.

İlk başta banka hesabına girip parama baktım, bir miktar vardı ama hepsini harcamak istemiyordum. Sıkıntılı bir nefes alıp ardından sohbet kısmına girdim, Ömer'in profiline tıklayıp en son ne zaman çevrimiçi olduğuna baktım. Ne zaman mesajıma cevap verdiyse o zaman girmişti.

"Ömer'i arayacağım yine." dedim o ekrandan çıkıp rehbere tıklayıp.

"İyi, ara." dedi sadece.

Arayıp telefonu kulağıma götürdüm, iki kere çaldıktan sonra meşgule attı. Geldiğimden beri sadece mesajlarıma tek tük cevap verip, aramalarımı ya açmıyor ya da meşgule atıyordu.

"Allah aşkına ne bu?" diye sinirle mırıldandım telefonu kapatıp.

"Yine açmadı mı?" diye sordu Ahmet, çatık kaşlarımla kafamı olumsuz anlamda salladım. Sohbette onun profiline girdim.

"Akif'i arasana." dedi Erzincanlı.

"Onu aradığımda Ömer'e vermiyor, uzaktan sesi geliyor. Zaten o da sadece bir kere açtı telefonumu." Ömer'in benimle konuşmak istemediğini düşünüyordum, bilerek açmıyordu. İlk başlarda başına bir şey geldiğini düşünmüştüm ama hayır, sağlıkla alakalı bir durum yoktu.

Mesaj kısmına girip öfkeyle parmaklarımı ekranda gezdirdim.

Nasılsın?

Sohbet kısmından gözümü hiç ayırmadan telefonu kucağıma bıraktım ve içimden bir yudum aldım. Ardından komodinin üzerinde duran sigara paketine uzanıp dudaklarımın arasına koydum. O sırada çevrimiçi oldu, yazıyor kısmı çıktığında sigaranın ucuna bakarak çakmağı yaktım ve ucunu tutuşturup derin bir nefes çektim.

Telefon titreyince ekrana baktım çatık kaşlarımla.

İyiyim sen?

"Geri zekalı." diye mırıldanıp iki parmağımın arasında duran sigarayı dudaklarıma sabitledim ve telefonu tuttum. Sigara dumanı gözüme girerken yüzümü buruşturup gözlerimi kısarak mesajına cevap yazmaya başladım.

Aynı, neden aramalarıma dönmüyorsun?

"Akşama dışarı çıkalım." dedi Erzincanlı. Sigarayı iki parmağımın arasına alıp küllüğe eğildim ve külünü döktüm.

"Olur, tabi bilet alıp Ömer'in yanına uçmazsam."

İşim var.

Ne işin var Ömer?

"Senin ne işin olabilir ya dangalak." diye mırıldandım kendi kendime. Buraya gelip kafa dinlemek varken resmen ara verelim dediğim sevgilimin mesaj atmasını bekliyordum tüm gün.

Antrenman yapıyorum.

Kaşlarım çatıldı, yine ekranda gezdirdim parmaklarımı.

Yirmi dört saat antrenman mı yapıyorsun?

Evet.

"Şerefsiz." deyip telefonu kenara bıraktım.

"Sinirlenme." dedi Erzincanlı ama bunu demesinin hiçbir faydası olmadı.

Sigaramı tamamen bitirdikten sonra sinirim geçmeyince bu sefer diğer ülkücüye yazdım.

Akif, ne yapıyorsun?

Akif anında çevrimiçi oldu, yazmaya başladı.

Oturuyorum sen?

"Kime çevrimiçi lan bu?" diye mırıldandı Erzincanlı kendi kendine.

Aynı ben de, Ömer nerede?

Yürüyüşe çıktı.

Antrenman dediği şey acaba bu mu oluyordu? Yalan söyleyip söylemediğini anlayamıyordum.

Sen niye yanında gitmedin? Adam düşüp kalsa bir yerde ne yapacaksın?

Solcu mahallede turluyor, adımı seslense duyarım. Duşa girmiştim o ara çıkmış, çocuk biraz tek gezsin ne olacak?

Gözünü ondan ayırma.

Ayırmıyorum zaten.

"İnşallah." diye mırıldandım kendi kendime. Telefonu kenara bıraktım.

İçkimi içmeye devam ederken sıkıntıyla ofladım.

DEVA Where stories live. Discover now