Noel Akşamı

18 5 0
                                    

Aslında insan Noel'i sevinçle bekler. Sıcak aile ortamının keyfi çıkarılır. Mutlu yüzler ve dört gözle beklenen hediyelerin heyecanıyla hep birlikte vakit geçirilir.

Anna'nın evine yaklaştıkça kalbim sıkışıyordu. Çiseleyen yağmurun altında, keyifsizce annemin yanında yürüyordum. Annem neşeliydi. Şarkı mırıldanıyor, arada bir "Hatırlar mısın...?" gibi saçma sapan bir şeyler söylüyordu. Londra için alışılmadık bir sessizlik vardı. Evlerdeki insanların kahkahaları ve şarkıları çok hafif de olsa duyulabiliyordu.

Sonunda Anna'ların oturduğu sıra evlere geldik. "Ah, ne hoş" diye bağırdı annem gözleri parlayarak. Yutkundum. Anna tüm ön cepheyi ışıklı hortumla donatmıştı ve bahçede parlak şişme bir kardan adamın yanında parlak bir Ren geyiği vardı. Evin kapısına giden küçük yolun sağı ve solu yıldızlı bir ağla aydınlatılmıştı. Yukarıdaki pencereden, sanıyorum Jacob'inkinden, kızaklı bir Noel Baba bize ışık saçıyordu. Tabii ki bunların hepsi de kendi halinde, ağırbaşlı beyaz ışıkla değil, yanıp sönen küçük, renkli lambacıklarla oluşturulmuştu. Bu bir mesaj mıydı yoksa? "Yeryüzündeki tüm insanlar için barış" kıvamında bir mesaj değil de bu akşamın nasıl geçeceğine dair bana bir uyarı mıydı acaba? Tüm sokaktaki en parlak ev Anna'nınkiydi. Bana göre feci şekilde görgüsüzceydi. Ama annem gerçekten hayran kalmış görünüyordu.

Ve sonra kapının önünde duyduklarımız: Jacob ağlıyor, Jeremy küfrediyor, Anna çığlık atıyordu.

"Aman Tanrım" dedi annem dehşet içinde. "Sanırım rahatsız edeceğiz. Hadi gel gidelim." Arkasını döndü.

Sıkıca kolunu tuttum. "Bizi bekliyorlar anne." Annem kararsızlıkla, arkasındaki seslerin giderek daha da yükseldiği kapıya baktı. Hâlâ dönmemişti.

Aklım almıyordu. Annem buraya yılda sadece bir kere geliyor ve o zaman bile kaçmaya kalkıyordu. Bir yandan da neden olmasın? Evde televizyon karşısında ya da kitap okuyarak buradakinden çok daha huzurlu bir Noel geçirebilirdik. Yine de bunu söylemekten alıkoyamadım kendimi: "Anna yemek yaptı. Gitmezsek gücenmez mi sence?" Annem biraz duraksadı ama sonunda kabul etti. Zili çaldım.

Kavga sesleri susmadı, tam aksine yakına geldikçe Anna'nınki daha da yükseldi. Son bir "Kıçımı ye!" haykırışından sonra kapıyı açtı. Kısaca "Merhaba" deyip kayboldu.

Sessizce af diledim annemden. Bırakıp gitmeliydik.

Konuşmadan içeri girdik. İçeride her şey aynı görünüyordu. Noel'e dair hiçbir iz yoktu. Jacob'ın ters dönmüş kirli ayakkabıları oyuncak arabasının yanında, koridorda duruyordu, şuradaki de Jeremy'nin damatlık kravatı mıydı yoksa? Eğer oysa o kadar kırışık ve kirliydi ki çoktan eskimişti. Montlarımızı çıkarıp tıklım tıklım dolu portmantoya astık. "Kokuyu duyuyor musun?" diye sordu annem yavaşça.

Havayı kokladım. Yanık kokusu geliyordu.

Jacob yine ağlamaya başlamıştı, Anna Jeremy'ye bağırıyor o da ona böğürüyordu. İç çektim. Uzun bir kutsal akşam olacaktı. Oturma odasına girince kavganın sebebini anladık. Noel ağacı çıplak ve kırılmış, orada öylece duruyordu. Anna Jacob'ı kollarında korumaya almış, Jeremy öfkeden kudurmuş, annesi de yere çökmüş, kırık yılbaşı toplarının parçalarını topluyordu. "O daha çok küçük!" diye tısladı Anna.

Jeremy ona bağırarak "Neyi yapıp yapmaması gerektiğini gayet iyi biliyor" diye karşılık verdi. "Ve senin her şeye göz yumduğunu da çok iyi biliyor."

Jeremy'nin annesi bizi fark etti ve mahcup mahcup gülümsedi. "Jacob ağacı devirdi" diye açıkladı alçak sesle.

"Jeremy doğru dürüst bağlamadığı için" dedi ablam.

PAN'IN GİZLİ VASİYETİ (1. Kitap)Where stories live. Discover now