Rüya Değil

33 6 0
                                    

Çalan saat sesinin nereden geldiğini algılamam biraz za-man aldı. Karmakarışık bir rüya görmüştüm. Av köpekleri ve geyik boynuzlu adamlarla karanlık bir ormanda sürek avı. Karşıma sürekli açık mavi gözlü, sarışın, küçük bir oğlan çocuğunun yüzü çıkıyordu. Uyku sersemliğiyle saate göz kırpıp kocaman mavi gözleri kafamdan uzaklaştırmaya çalıştım. Saatin kaç olduğunu fark edince aniden hepsi defolup gitti. Yine geç kalmıştım! Yataktan fırlayıp hızlıca giyindim, tam evden çıkacaktım ki bir çeşit dejavu beni durdurdu. Önceki günü hatırlayınca saçlarımı tarayıp ağzıma bir sakız attım.

Dün olduğu gibi yine çok geç gelmiştim. Koridorlar çoktan ıssızlaşmıştı. Merdivenleri koşarak tırmandım, nefes nefese İngilizce sınıfına ulaştım. Bay Sinclair anlattığı şeyi yarıda kesip çatık kaşlarıyla beni incelemeye koyuldu.

"Affedersiniz Sör, uyuyakalmışım" diye açıkladım soluk soluğa.

"Yerinize oturun Bayan Morgan, bunu dersten sonra konuşuruz." Ya tabii, şöyle basit bir "arada olur böyle şeyler" denemezdi bana. Çünkü çok sık başıma geliyordu bu.

Pis pis sırıtan Yıldızlar Kulübü üyelerinin önünden geçip yerime doğru gittim. Fakat sıramın önünde azıcık durakladım. Masam, her zaman olduğu gibi boş değildi. Lee'yi unutmuştum. Acıyarak ve lütfedercesine bakıyordu bana. Arkamı dönüp koşarak sınıftan çıkmayı isterdim. Harika. Böyle bir durumda tam da ihtiyacım olan şey: bana acıyan, kibirli erkek güzeli.

Gözlerinin içine baktım, derin bir nefes aldım ve olabildiğince sakin, yanına oturdum. Göz ucuyla burun kanatlarının oynadığını gördüm. Yine mi viski kokuyordum yoksa. Eğer öyleyse bu sefer ikinci dersi kırıp eve gider, duş alıp üstümü değiştirir, gelirdim.

Lee'den gülmeye benzer garip sesler geliyordu. Dudak kenarları oynuyordu. Gülüyor muydu acaba? Bay Sinclair, Wilde'in Dorian Gray'inden bir parça okuyordu. Dikkatimi ona verdim. Tuhaf sesleri iki kere daha duydum.

"Aman Tanrım, City, yine mi?" Jayden kafasını sallayarak bana baktı. "Üzgünüm" dedim pişmanlıkla. "Hemen eve gidip üstümü değiştireceğim." "Hayır, koku almıyorum" dedi sabırsızlıkla. "Gözlerinin altında uzaydaki kara delikler kadar kocaman koyu halkalar var. Annen seni böyle her gece barda çalıştırırsa nasıl alacaksın ki o A'ları?"

Güzel soru. Yanıtım yok. "Olacak bir şekilde" diye geçiştirdim. "İçki kokmuyorum yani?"
Jayden kafasını salladı. "Ama git, kendine bir göz altı kapatıcı ya da onun gibi bir şey bul. Vampire dönmüşsün." Hayretle baktım ona. Kapatıcıyı filan nereden biliyordu? Şansıma tam o sırada Ruby geldi.

Jayden beni afişe edip benim yerime sormadan ben sordum: "Ruby, makyaj malzemelerini biraz ödünç verir misin bana?"

Ruby'nin hayal âlemindeki bakışları ciddileşti. Beni biraz süzdükten sonra kararlı bir şekilde en yakın kızlar tuvaletine sürükledi. Birkaç dakika sonra aynaya baktığımda uykudan bayılmak üzere olmama rağmen bayağı canlanmış görünüyordum. Ruby benimle işini bitirene kadar kapalı gözlerle oturup beklemek ve tuvaletteki huzur beni mayıştırmıştı.

Ağır ağır bir sonraki derse gittim ve bitkin bir şekilde çöktüm sırama. Işıklar söndü, tepegöz açıldı, aynı anda önüme bir kâğıt uçtu:

Bayan Crobb güldürülecek.

Şaka herhalde diye düşündüm. Şaka olmalıydı çünkü okulumuzun tarihinde Bayan Crobb'un ufacık bir tebessümünü gören olmuş muydu ki? Bayan Crobb'un sert suratına baktım. Tüm dikkatini asetattakileri anlatmaya vermişti. Sonra her şey bulanıklaştı.

"... Felicity... bayıldı" diyordu yabancı bir ses sislerin arasından. Gözlerimi araladım. Ama aslında gözlerimi açamayacak kadar yorgundum. Uyumak istiyordum, Sadece uyumak.

PAN'IN GİZLİ VASİYETİ (1. Kitap)Where stories live. Discover now