Gala

18 6 0
                                    

"Hiçbir şey göremiyorum!" Ruby zıplayıp duruyordu. İmkânsız. Önünde, onun gibi daha iyi görebilmek için çabalayan, en az üç sıra kız vardı.

Ben bile çabalıyordum. Neden hep 1,80'lik kızlar en öne geçer ki? Şöyle Daltonlar gibi dizilsek ben de kırmızı halıdan bir şeyler görebilirdim. O zaman üçüncü sırada olmak da yeterdi bana. Ama tabii galada amaç hiçbir zaman bu değildi. Herkes yıldızlara dokunmak istiyordu.

Maalesef hava da çok soğuktu. Aralık hızlı adımlarla yaklaşıyordu ve yağmur yağmadığı için şanslıydık.

"Daha iyi görebiliyor musun?" diye bağırdı Ruby, Phyllis'e. Ne aptalca bir soru. Phyllis en önde duruyordu. "Evet, limuzinin gelişini görüyorum. Aman Tanrım!"

Anında çığlıklar kopmaya başladı, göremesem de başrol oyuncusunun geldiğine emindim. Gazetecilerin yanında duruyorduk ve telaşla patlayan flaşların, deklanşör seslerinin en yakın takipçisiydik. Ama neler olup bittiğini göremiyorduk. Sadece önümdeki, en az 1,80 boyundaki kız, Ruby gibi parmak uçlarında aşağı yukarı Sıçrayıp durduğunda bir şeyler görünüyordu.
"Hey, kızlar, yardıma ihtiyaç var mı?" Ruby ve ben döndük. Arkamızda Corey ile Lee duruyordu. "Gel hadi, seni omzuma alayım." Corey, Ruby'nin ayağıyla basıp çıkması için, ellerini karnının önünde birleştirip ona yardımcı oldu ve Ruby peri çevikliğiyle iki saniye içinde Corey'nin geniş omuzlarına yerleşti.

"Vaaay! Emma Watson bu!" diye bağırdı yukarıdan heyecanla. "Arkada da Kate Winslet arabadan iniyor." Lee'nin pişkin sırıtışını umursamayıp önümdeki deve rağmen aralardan görmeye çalışıyordum. Ne yazık ki uzun olduğu kadar genişti de. "Aman Tanrım. Richard Cosgrove geliyor!"

Çığlık sesleri daha da yükseldi, düşüyorum sandım. Fenalaştığımdan değil, dizlerim büküldüğü için. Daha ben ne olduğunu anlayamadan bir anda kendimi herkesin tepesinden kırmızı halıya bakarken buldum. Yaklaşmakta olan Emma'yı çok iyi görebiliyordum ve arkasında... Uykusuz gecelerimin rüyası. Ancak o görüntü beni kendime getirdi.

"Hey, indir beni Lee. Çok ağırım senin için" dedim ve kendimi çok rahatsız hissettim.

"Hiç de değil" dedi sadece. Gerçekten de pek etkilenmişe benzemiyordu. "İyi görebiliyor musun?" "Harika" dedim. Richard Cosgrove gittikçe yaklaşıyordu. "Yere indir beni. Bu tarafa doğru geliyor."

"Neden inmek istiyorsun o zaman?" diye sordu anlayışsızca. Elleri baldırlarımın üzerinde duruyordu ve tuhaf bir hissi vardı. Diğer çocukların elleri gibi sıcak değildi ama buz gibi de değildi. Marketten aldıktan sonra dolaba konmamış yoğurt kabı gibiydi. "Beni görmemesi gerekiyor" deyip tepinmeye başladım. "Seni görmemesi mi gerekiyor?"

"Makyaj yapmadım, saçlarım felaket, kıyafetim de seksi değil. Richard Cosgrove beni gördüğünde bana bakmak istemeli."

Lee beni yere indirdi. Vücuduna sürtünerek inmem bilinçli miydi acaba?

"Çıldırmışsın sen" dedi. Omuzlarımı silktim. Anlamasını beklemiyordum.

"Gerçi seni seksi kıyafetlerle görmek benim de hoşuma giderdi." Gözleri parladı ve sırıttı.

"Hayal kurmaya devam et" dedim. "Ruby, ben gidiyorum. Yarın görüşürüz." Ruby sadece "Richard! Heeey, Richard!" diye bağırdı.

Corey dengesini sağlamakta güçlük çekiyordu. Alnında terler birikmişti. "Ben söylerim ona" diye inledi.

Arkamı dönüp gittim. Yalnız olmadığımı biliyordum, Lee de yürüyordu yanımda. Daha doğrusu yanımda uçuyordu. Göz ucuyla, ben iki adım atarken onun aynı mesafeyi tek adımda yürüyüşünü kıskanarak izliyordum.

PAN'IN GİZLİ VASİYETİ (1. Kitap)Where stories live. Discover now